‘‘Belki de yüreksizlerin asıl cezası budur;
Gerçeği iş işten geçtikten sonra artık yapılabilecek hiçbir şey kalmadığında görmek, anlamak..
Kuru çorak bir arazide arzulamanın ve dövünmenin uzağında hayallerin ve hayal kırıklıklarının ötesinde orda geleceğin hiçbir önemi yoktu…
Geçmişse yalnızca tek bir ders içeriyordu…’’
Mahzenin etrafında toplanan keçiler veryansın eder aslında duymak isteyene… Kaderinizi sorgulamak istiyorsanız cesaretiniz varsa durmayın alın bu kitabı elinize …
Çünkü susacakların, duymaya ne isteği ne de cesareti vardır..
Gayret, endişesiz öylece yaşanmaz . Teraziyi imrendirecek şekilde tartarlar sansarlar avlarını.
Yağmur düşeceği toprağı önceden hesaplar…
Kabullenişler, sızıntılar, sızılar … Palas pandıras, iti; uykulu getirir rüyalarınıza…
Kâbus ve gerçek ayrımı…
Yorgun bedenlerinizi; baş aşağı sallandırır… Kavurur sıcağı yüreğinizi…
‘‘Senin ve benim gibi kadınlara hayatta tek bir marifet yeterlidir..
O da tahammül… Sabretmek…Katlanmak
Sahip olduğumuz tek şey bu yeteneğimiz…’’
Parmaklıklarınızı kırabilir; hırlayan gürleyen bu tür kitaplar…
Avcı olan herkes mahmur gözlü olacak diye bir şey yok …
Azcık terleyin canım, azcık şöyle; endişe suları boşalsın sırtınızdan.
Kara Muratlar anımsayın… Savaş öyle o kadar gülünç bir şey mi tepsi tepsi yiyorsunuz.. Bir bozulsun ağzınızın tadı..
Bu kitap güldürmez ama söyleyeyim. Çok çok umud ettirir.. Onun virgülü de noktasından önce gelir çünkü .
Yerleşkeleriniz sular altında kalır ancak; Tanrıdandır diyemezsiniz; diliniz tutulur…
‘’Sonra birden erkeğin yüzünü hatırladı, Meryem…
Bu adamda alttan alta acılı, yaralı bir şeyler seziliyordu…
Üzerine bir kat sevecenlik cilası vurulmuş hayal kırıklığı , beğenilmişlik…’’
Kambur balinalar yavrularını koca okyanus da aramaya devam ediyorlardı… Gökyüzü temastan kaçınıyordu. Sevgi çırılçıplak kalmış bir çadırın hırkasını cambaza teslim ediyordu, sincaplar oyun oynanır zannediyordu.
Ancak herkes yaşıyor zannedilen bu muhtıradaki cansız beden için ağlıyordu.
Derken
İçinden bir ses ona dedi ki
‘‘Ama sen gene de hiç unutma Meryem;
Bir erkeğin kalbi fesat, habis bir şeydir… Bir ananın rahmine benzemez, kanamaz…
Sana, yer açmak için genişlemez.’’
Ebu Derda misali, olan devenize dönüp ‘‘Sana taşıyabileceğimden fazla yük yükledim mi…’’ diyesiniz geliyor.
Bir de kadınsanız…
Ah bir de kadınsanız kol dirseklerinizi ilk bulduğunuz eşyanın üzerine koyuyorsunuz. Fazilet, güzellik yer buluyor hemen kendine… O an bütün savaşların biteceğine olan inancınız yükseliyor… Penguen yavrusunun, babasız neyse de annesiz kalışına bir kere daha ama bu sefer hurma ağacı altında tek bir hurmaya dokunmadan yaşayamayacağınızı anlayarak ağlıyorsunuz…
‘‘Zaman yangınların en acımasızıdır.’’
diye düşündü Meryem…
Sonra aklından şu sözler geçti:
‘’Sevgi insanın yüreğinden çıkan sessiz çığlıklardır.
Bazen bunu sevdiğiniz insanlar bile duymaz…’’
Duyulan nice sevgilere…
Selcen ÖCAL