Kitap yazmak istiyorum, nereden başlamalıyım?

202

Merhaba Arkadaşlar,

Birçok arkadaşımız kitap yazmak istiyorum ilk önce ne yapmam gerekiyor veya nereden başlamam gerekiyor diye soru sorduğunda karşılığını bulamıyor. Çünkü bunun bir karşılığı yok. Zamanla ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bu konuya kısaca bir giriş yapmak için şunu söylemek istiyorum: İlk önce kelime hazinenizin geniş olması ve kelimelerin anlamlarına hakim olmanız gerekiyor. Peki, siz diyelim ki kitap yazmaya başladınız ve öncesinde bir ‘kitap nasıl yazılır’ adlı bütün makaleleri okudunuz. Yahut yazı yazma atölyelerine katıldınız. Sizce bunlar yeterli mi? Elbette değil, teknik olarak; yazınsal alanda birçok şeye hakim olmanız demek sizin çok iyi bir yazar olduğunuzu göstermez veya kanıtlamaz.

Duygular diyorum; yazın kış, kışın yazı yaşatacak olan, duygular.

 Neden yazı yazılmaz?

  • Sırf popüler olmak için yazı yazılmaz.
  • Hadi bir kitap çıkarayım da hava atayım, ortamda şeklim olsun diye yazı yazılmaz.
  • Kelimeleri israf etmek için yazı yazılmaz.
  • Amaçsız her yere muhalefet olayım da prim kazanayım diye de yazı yazılmaz.
  • Ve daha birçok sebep var.

Tabii ki sizlerin yukarıda sıraladığım gibi bir hedefleri varsa, diyecek bir sözüm yok. Lakin şunu unutmayın ki, şu hayat denilen zaman aralığında derdi olan veya dertlenenler en güzel yazıları kaleme almıştır. Bazı arkadaşlar, mutluyken yazılan yazılar kötü mü diye sorar gibi aslında. Mutluyken yazılan yazılar da güzeldir, naiftir, aldatmaz. Bir hatırlatmada bulunayım beni bir yazı yazma ustası olarak görmeyin, ayrıca yazdığınız yazıların en iyi eleştirilerini olumlu yada olumsuz her zaman okuyucularınızdan duyacaksınızdır.

Size şimdi beş kelime vereceğim. Bunlar: araba, sandalye, kırlangıç, fütursuz, gökyüzü

Bu beş kelimenin her birini farklı cümlede kullanarak kısa bir öykü yazmanızı istiyorum.(İsteğe Bağlı)

Örnek Kısa Öykü: Rüzgar estikçe gözlerinin önünde beliren saçları gökyüzüne meydan okuyordu. Arabanın geçmesini hiç istemedim çünkü çukurda biriken su üstüne sıçradı. Üzüldüm, fakat çok geçmeden fütursuz bir anlam yüklendi kalbime. Kırlangıçlar uzaklara göç etmeden konuşabilecek miydim? Neyse, Kahveci Halil’den bir sandalye istedim ve içimden ”bay bay” diyerek kahvenin önüne oturdum.

Bu yazımda, kitap yazma üzerine fazlasıyla anlatım yapmaya gerek duymuyorum. Her zaman daha iyi yazmak için sık sık yazmak ve yazdıklarınızı tekrar tekrar okumanız gerektiğini söylüyorum.

Buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler, umarım bir kitap yazarsınız ve bizde o kitabı bir gün okuruz.

Sevgi, özlem ve muhabbetle..

•••••••••••••••••••••••••••••••••

Instagram: @yazarperest

Youtube: Yazarperest

  • Havada süzülen kırlangıçlar baharın müjdesidir bana hep. Bahar nasılda insanın içini ısıtır. Bu sabah havada uçuşan kırlangıçlarsa adeta insanın içini ürperten bir sonbahar hatta buz kesmiş bir kış sabahı gibi adeta… Mutlu bahar sabahlarının, kuş cıvıltılarının aksine tarihin en karanlık sabahı. Arabasına öyle hızlıca binip uzaklaşmıştı ki arkasından el bile sallayamamıştım. Sandalyeye çökmüş öylece bakakalmıştım, bu kadar kolay olamazdı gidişi. Gidişi bu sevimsiz soğuk sabahın aksine bir yaz telaşı gibiydi adeta. Arkasına bile dönüp bakmadan yeni umutlara koşmak için adeta son hız gitmek istercesine koşup çıktı kapıdan, çıktı ve gitti. Gidişler kimine umut, kimine de karanlıktı bu sabah. Yüzündeki fütursuz bakışta bu sabah yanlış mevsimde uçuşan kırlangıçların telaşlı yüzü gibiydi, kırlangıçlar da, o da yeni sıcak bir yuvanın telaşı içerisindeydi. Bense dağılan bir yuvanın tam ortasında kalmış yaralı bir kırlangıç kuşu…

    Sizce umut var mı?

    Yanıtla
    • Umut her zaman var. Her öykü aslında bir başlangıçtır. Cümlenin sonuna konulan her noktadan sonra umutla yazmaya devam ederiz. Tebrikler..

      Yanıtla
      • Kalbim bir sandalye gibi kırık,fütürsuzca yok oluşumu izledim.gökyüzü yine ağlıyordu.arabalar da yorulur onca kavga onca yolu çeker. Kırlangıç süzerken etrafta,ben hala ben degil onu düşünür kapkaranlık bir patikada bulurdum kendimi.

        Yanıtla
        • Çok satanlar listesine girecek kitap listem var elimde.Farklı farklı konularda.Sadece bir türlü konsantre olup başlayamamak benim sıkıntım.

          Yanıtla
    • Harika bir yazı olmuş, tebrik ederim.
      Sadece ” Bu sabah havada uçuşan kırlangıçlarsa adeta insanın içini ürperten bir sonbahar hatta buz kesmiş bir kış sabahı gibi adeta…” bu cümlede ADETA kelimesini iki defa kullandığınız için anlam karışıklığı olmuş. Bu tip tekrarlardan kaçınmanızı tavsiye ederim.
      Saygılarımla..

      Yanıtla
      • Sen heralde yazıyı tam kavrayamadığından o kelimeye takılmışsın

        Yanıtla
    • Bence umut var hemde çoookk
      Sen bu işi yapardın kızım ! İnanmak başarmanın yarısıdır . Önce inan ve tüm özgüvenini topladıktan sonra bir konu üzerine yaz diline gelenleri kalbinden geçenleri beyninde çıkan hortumun içinden kelimeleri adeta kurtarırmışcasına ..

      Yanıtla
    • Tekrarlanan kelimeler ve ayrica düşük cümlelerle bence iii iihhhh….

      Yanıtla
    • Ben çok beğendim.Bu senin hayelinse asla peşini bırakma. Başarılarının devaını dilerim.

      Yanıtla
  • Super yazmissin eline saglik
    Okurken yasadim

    Yanıtla
  • Sessizce düşünüyordum ne zamandır o vakitleri. Şehrin sahile bakan kısmına arabamı çekip müthiş bir suskunlukla düşünüyordum hemde. Arabamdan inip Sahil kenarında dalgın bir şekilde yürürken bir anda kafamı kaldırıp yukarıya doğru bakma isteği geldi içimden. Sonra dedim ki şöyle bir gökyüzünün muazzam görünen maviliğini görebiliyorsam, denizin mis gibi kokusunu heyecanla içime çekebiliyorsam, kırlangıçların ciyak ciyak öten sesleri kulaklarımın pasını siliyorsa birde, karşıda duran seyyar köftecinin mis gibi köfte kokusunu içime çekebiliyorsam ve sahil kenarında balık tutmak için sandalyesine oturmuş babasının oltasını çekmesini bekleyen çocuğun o yüzündeki masum gülüşüne dokunabiliyorsam… Neden böyle fütursuzca karamsar bir düşünceye itiyorum ki kendimi? Hayatı yaşıyorum ben ve şuan hâlâ hayattayım. Bu bile yeterdi aslında yaşama yeniden tutunabilmek için..

    Bu nasıl peki?

    Yanıtla
    • ”Bu bile yeterdi aslında yaşama yeniden tutunabilmek için..”

      Aynen böyle bu bile yeterdi okumak için. Tebrikler..

      Yanıtla
  • Meraba ben 9. Sınıf öğrencisiyim otobiyografi yada biyografi yazmam gerekiyor bana örnek yazarmısınız

    Yanıtla
    • ‘Ben bir garibim ya da buruk bir insanım. Size göre fark eder mi bilmiyorum nasıl biri olduğum. Neyse asıl konuya gelelim; adım Efe soyadım Gökyüzü. Çocukluğum pamuk tarlalarında koşarak geçti. İlkokulu Ege Bölgesi’nin yoksul kasabalarının birinde okudum…’

      Yukarıdaki otobiyografi örneğidir. Kendini anlatırsan yazınsal olarak buna otobiyografi denir.

      ‘Adını dedesinin askerlik arkadaşından alan çekik gözlü bir adamdı Bartu. Çocukluğunda gazoz kapaklarından yaptığı tasolarla mahalleden arkadaşlarıyla kıyasıya mücadele ederdi. 1990’lı yıllarda İstanbul’un en gözde semtlerinden Fatih’te geçmişti çocukluğu…’

      Yukarıdaki biyografi örneğidir. Kendin dışında başkasını anlatırsan yazınsal olarak buna biyografi denir.

      En güzel yazıların kaleminde son bulması dileğiyle.

      Kolay gelsin.

      Yanıtla
  • Oturuyordum sessizce hemde hiç olmadığım kadar. Yalnızlığıma eşlik eden tek şey kırlangıçların ciyak ciyak öten sesleriydi Sahi ne zamandan beri buradaydım yavaşça kafamı gökyüzüne kaldırıp çocukken yaptığım gibi bütün umutları içime çekmek istercesine derin bir nefes aldım. Fütursuzca esen rüzgar içimin titremesine sebep oldu yavaşça kalktım oturduğum sandalyeden kahvemi daha sıkı kavrayıp temkinli adımlarla ilerledim arabama doğru.
    Bu nasıl peki?

    Yanıtla
    • Kırlangıçların ciyak ciyak öten seslerini sadece ve sadece kelimelerde duyuyorum. Yazmak için okumak mı gerekli? Okumak için yazmak mı gerekli? Bilemiyorum. Ama yaşamak daha mühim bir mesele. O yüzden yaşamla kaleminizin buluştuğu yerde dökülen kelimeleri toplayıp, yazmaya devam etmeniz dileğiyle..

      Yanıtla
      • merhaba kitap yazmak istiyorum ama nereye yazacam ve nasıl yayınlıycam

        Yanıtla
  • Durdun ve baktın arabanın ardından.. Bohem tavırlarının ardına saklarken hüznünü, gözlerin gökyüzüne ayna, parçalı bulutluydu. Hissettirmedin bana zihninden futürsuzca geçenleri…hissettirmedin kalbinde misafiren oturduğum tek sandalyenin ayakları sallandığını. Şimdi gitme vakti. Bir Kasım sabahı; kırlangıç mevsimi, göç baharı, gitmeliydim haberli ama vedasız gözlerinin arkamdan bakakaldığı…

    Yanıtla
    • ”gitmeliydim haberli ama vedasız..”
      Bazen bir öykü sırf yukarıdaki kelimeleri bir araya getirebilmek için yazılır.. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Koyun kahvesindeki sandalyede oturan Omer Aga nin gozu arabaya ilisti..Arabadaki kadin gokyuzune dalmis futursuzca sigarasini tutturuyordu koyun ortasinda.Kirlangiclarin sesi yankilaniyordu meydanda ve ortam olabildigince sakindi.Kimsecikler yoktu ikisinden baska.

    Yanıtla
    • Öyküyü yazarken yazım kurallarına uymalısınız. Ayrıca yazınızı okurken olayın gözümde canlanması benim bir sonraki cümleyi merakla beklememe sebep oldu. Tebrikler!

      Yanıtla
      • çığlıklarla dolu bir koridordu burası çığlık koridoruydu.yıkılan çocukların burada kendini güçlü hissetiği koridor hem can acıtan,hem ayakta tutan bir koridor.Anlayana sevinç çığlıkları attıracak koridor.Anlamayana acı çığlıkları attıracak kadar güçlü koridor…

        Yanıtla
  • Wow cidden harika bir kelime hazneniz var. Benim amacim gençlere hitap eden bir kitap ergenlere değil. Çünkü son zamanlarda Wttpad sebeyile tüm kitaplar oyle. Siz bana bir fikir verebilirmisiniz? Daha 9. Sınıf öğrencisiyim.

    Yanıtla
    • Bir kitap ergenlere, gençlere veya yaşlılara diye kaleme alınmaz. Bu yanlış bir düşünce. Ayrıca, masal kitapları genelde çocuklara diye yazılır. Halbuki yaşı büyük olan birçok insan bir masal kitabından birçok ‘şey’ öğrenebilir. Okuduklarımız veya yazdıklarımız aslında bir kurmacadır, bu kurmacalar gerçek veya hayaldir. Bir yazar için önemli olan en basit şekilde aktarabilmek ya da gizleyebilmektir kelimeleri. Sen yaz bakalım kuşlar hangi gökyüzünden uçup kalemine konacak görelim. Başarılar..

      Yanıtla
  • o gün gökyüzü bir başka güzeldi sanki.kırlangıçlar aşkla süzülüyordu gökyüzünde yada ben aşıktım o yüzden herşeye bir anlam yükleme gereği duyuyordum bazen bir araba yeter mesafeleri silmeye arabaya atlayıp sevdiğimin şehrine gidip orda kalasım var kimilerine fütürsuz bakabilir bu hayalime ama onlar özlemek nedir bilmez ki uzakdan ilişkimi olur dediğinizi duyar gibiyim dokunmadan da sevebilir insan öenmli olan iki kalbin bir birine dokunması değil mi? tamam belki sevdiğin hastayken bas ucuna sandalye koyup onun basında sabahlayamıcaksın ama tüm benliğinle sahiip cıkıcaksın aşkına zaten umut varsa hayal varsa gerisi yalandır hayal kurmak basarmanın yarısıdır ama ne yazıkkı bızler hayal kurmaya cocukken baslıyoruz buyudukce unutuyoruz aksıne sızınle bırlıkde hayallerınızde buyusun?
    baya sacmaladım ama yazmayı denemek ıstedım 🙂

    Yanıtla
    • Saçmaladığınızı düşünmüyorum. Ayrıca, lütfen yazım kurallarına dikkat edelim. Sizin yazdıkça yazmak isteyen bir tarafınız var. Yazmak sizi mutlu eden bir eylem. Ondan vazgeçmeyin. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Sandalyesinin kırık bacağına aldırmadan diğer 3 ayak ile dengede saatlerce oturdu.
    Sonunda tutmuştu çorbasına lezzet verecek kırlangıç balığını. Oltanın son turunda fütursuzca savurdu gökyüzüne kamışı. Yüzündeki zafer ifadesi son kazandığı araba yarışının ödül töreninde bile yoktu.

    Yanıtla
    • Bu yazının altında kırlangıç kelimesini balık olarak kullanan ilk kişisiniz. Bakış açınızı değiştirmeniz ve bir araba yarışçısına hayat vermeniz güzel. Sizi tebrik ediyorum.

      Yanıtla
  • Pencereden iceriye esen rüzgarla daldi bir ara. Tüm hayatini cekdiklerini belkide kendine bile söyleyemediklerini birilerine anlatdigini düšünûyordu, kendine anlatiyordu hic farkinda olmadan. 4-yil önce baslamisdi her šeÿ ama o bir aÿ öncesine kadar hic bir sey fark etmemišdi.Sanki tüm bu hayati o degilde bašgasi ÿaśamiš gibi hissediyordu cok aciydi yasadiklari belkide iki kišinin birlikde bile cekemeÿecegi yükü vardi. Sevmedigi biriyle evlenmesiyle bašlamiśdi tüm zorluklar. Oysaki cok

    Yanıtla
    • Yarım kalan bir hikaye ve yazım kurallarını kaybedişinin öyküsü. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Odamın en çok pencerelerini severim ışık alan geniş pencereler ki bana kalırsa perdeler gece gündüz açık olmalı güneşin doğuşu doğrudan vurmalı yüzüme fütursuzca ve ben güneşle birlikte başlayabilmeliyim güne , kaçırmamak için hayatı. aldığım her nefesin hakkını vererek yaşayabilmek için güneşle yarışmalıyım sanki ona meydan okuyabilirmişçesine sonra batışını izlemeliyim çünkü gün batımları zaferidir zamanın .gösterişlidir giderken tüm ihtişamını gösterir . benim ise kendimi aciz hissetiğim zamandır çünkü yine yetişememişimdir zamanın hızına…

    Yanıtla
    • Yazım kurallarına uyduğunu kabul ettiğim de gayet net, akıcı, saf ve açık bir öykü. Tebrikler! Yazmaya devam etmelisin.

      Yanıtla
    • Çünkü öykünün oluşumu kırlangıç olmasını gerektiriyor.

      Yanıtla
  • Deniz kenarında basit bir sandelyede gökyüzünü seyerederken buldum kendimi.Kırlangıçlar fütürsuzca uçuyorlardı,neden sonra bir araba yanaştı usul usul.Rüzgarda savrulan saçlarıyla o indi arabadan ,yıllardır özlemini duyduğum gülümsemesiyle .Hayal mi bu rüya mı yaşadıklarım anlam veremedim bir an.Sıcacık gülümsemesiyle şefkatli bakışlarıyla yaklaştı yanıma ,ellerini rüzgarın kuruttuğu dudaklarıma götürdü ,usulca eğilip kulağıma geldim işte geldim senin gökyüzünde kaybolmaya geldim dedi…..

    Yanıtla
    • Yazmaya devam edelim. Daha güzel olacak, akıcı bir diliniz var. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Gökyüzü tıpkı insan gibidir., bazen esip gürler, bazen üşür üşütür, bazen karanlığa bürünür, bazen aydınlığa çıkar ama o en çokta ölüm sessizliğini andıran uçsuz bucaksız sonu olmayan köşesine çekilmeyi seçer ve oradan hayatın ne kadar acımasız, ne kadar zalim, ne kadar adaletsiz olduğununu sessizce düşünüp izler…

    Yanıtla
  • Ben hayatımı yazmak istiyorum
    Ve ölene dek devam ettirmek istiyorum
    Çok çok çok ilerde vasiyet olarak da yazdığım kitabın basılmasını diliyorum
    Bu benim en büyük hayalim
    Eğer yazarsam geçmişte ya da ileride yaptığım ve yapacağım yanlışları anlatmayı düşünüyorum
    Ki diğer insanlarda okuyup aynı yanlışa düşmesinler
    Hem kndimi anlatmak hemde insanlara faydalı olmak istiyorum
    Nasıl başlayabilceğim hakkında bana yardımcı olur musunuz?

    Yanıtla
    • Unutmayalım ki; size göre yanlış olan başkasına göre doğru olabilir. Aslında yazılarınızda tecrübelerinizi aktaracaksınız ve bu yazı türüne otobiyografi diyebiliriz. Eğer bu yorumu okursanız size 10 kelime vermek istiyorum. Bu kelimeleri kullanarak kısaca kendi hayatınızdan bahsedebilir misiniz? (Kelimeler: bardak, havlu, balık, kağıt, çivi, sadık, kartal, mesaj, komidin, sevgi)

      Yanıtla
      • Telaşla eve geldim. Moralim bozuktu. Çok susamıştım. Mutfağa gidip bir bardak su içtim. Oturdum ve düşündüm…
        Saatlerce öylece dalgın bir şekinde, gözümü yere dikmiş oturmuşum. Akşam olmuş benim haberim yok.
        Abim işten geldi. Beraber küçük bir evde kalıyorduk. Ben okuyordum, o çalışıtordu. Balık kızartacaktı. Balığı çok severdik. Haftada en az bir defa yapardı abim. Bu arada abim iyi bir aşçıydı. Yemekten sonra abdest alıp, havluyla kurulandıktan sonra beraber namaz kıldık. Abim ve ben beşiktaşlıydık. Kartalı severdik anlayacağın. O bana sevgi gösterir ben de ona saygı gösterirdim. Birbirimize karşı sadıktık. Yalan yoktu aramızda. Anne ve babam Şanlıurfa’da yaşıyorlardı. Biz de Gaziantep’te. Babam kalp hastasıydı. Komidin denen ilacı her gün kullanması gerekiyordu. Ben de unutmaması için ona hergün telefondan mesaj atıyordum.
        Annem ve babamı düşününce moralimin neden bozuk olduğunu dahi unutmuştum. Okulla kavga ettiğimi, dayak yediğimi unutmuştum. Çok sinirli bir çocuktum. Kavga ettiğim çocuğun bacağına yerden aldığım çiviyi saplamıştım. Öğretmen de bana kızmıştı. Anlayacağın haklıyken haksız yere düşmek te vardı. Bunları düşünmeyi bir kenara bırakıp elime kağıt ve kalem aldım. Yarın ne yacağımı yazmaya başladım. Öyle bir alışkanlığım vardı benim.
        ÜSTAD BİRAZ UZUN OLDU AMA İYİ KÖTÜ YORUMUNUZU BEKLİYORUM.

        Yanıtla
        • Lütfen yazı yazarken uzun veya kısa olmasına takılma. Önemli olan senin yazdığın yazıdan aldığın haz ve anlatmak istediğini kelimelerle ifade edebiliyor musun buna bakmalısın. Ayrıca senden roman yazarı olur. Yazım kurallarına dikkat etmeyi ihmal etme. Tebrikler!

          Yanıtla
  • Sakin bir geceydi oysa yada sadece ben öyle hissetmek istemiştim gökyüzüne öylece dalmıstım ki.. Her zaman ona saatlerce bakmadan uyuyazdim onu… Onu uğurlu yıldızdımı. O gece büyük bir dolunay beliriyordu geceden gökyüzünün ısıltisiyla adeta odama renk sacıyordu. Düşünmeden edemiyordum o akşamı.. Ellerini tuttukca gücleniyordum kalabalık oluyordum. Sahi ilk ne zaman tutmustum elini? 2 sandalye bir yandan kırlangıç sesleri ağaçlar dolunay ve biz. . Biz Evet önceden bizdik şimdi ise işte yine aklıma fütursuz bir şekilde ayrilisimız geldi en son bana o arabada veda edisleri.. Gözlerim yine dolmuştu. Radyonun sesini actim hafiften.. “elbet bir gün bulusacagiz” . Dizeleriyle adete umut kapilarini aralıyordu kalbimin..

    Yanıtla
    • Lütfen yazım kurallarına dikkat edelim. Siz bir an şiir yazmayı düşünmüşsünüz; oysa bu kısa hikayeye dönüşmüş. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Bugün aksam üzeri evden çıktım ve arabama bindim,nereye gidecegimi bilmeden son ses bir müzik eşliğinde öylece bir kaç tur attım sokaklarda, birden bire gökyüzü dikkatimi çekti.futursuz bir hareketle frene bastım ve kaldirim kenarina çektim arabayı,kirlangiclar üçerli,beşerli gruplar halinde dans ediyorlardı çok güzellerdi.Tıpkı sen ve ben gibi sevdiğim ,köşedeki seyyar koftecinin sandalyesi çektim ve oturdum saatlerce kirlangiclari seyrettim.mutluluk ve huzur sevimli kırlangıçların danslarinda gizliydi bizde seninle okadar mutluyduk gitmeseydin sevdiğim.

    Yanıtla
    • Lütfen yazım kurallarına ve anlatım bozukluklarına dikkat edelim. Bu hikayedeki akıcılık sizin heyecanlı bir yazar olduğunuzu gösteriyor. Sürekli olarak yazmaya devam edelim. Tebrikler!

      Yanıtla
  • İlk denememle sizlere nasıl bir kitap hazırladığımın ipuçlarını vermeye çalışayım;

    Daha yeni dönmüştü oralardan. İçinde bulunduğu araba kayalık arazide, roketatarların arasında hız kabiliyeti dar askeri araçlara nazaran ne kadar da lükstü. İlk kırmızı ışıkta gözleri kamaştı. Frene çok sert bastı. Sanki gece baskını aydınlatması altında kalmıştı. İrkildi. Nefesini ayarlamaya çalıştı. Az önce, balkona koyduğu sandalye ile, baharın ısınmaya yüz tutmuş havalarıyla gelen Kırlangıcın yaptığı yuvaya bakmaya çalışmıştı. Acaba beş yavrumuydu görünen yoksa altı mı ? Güdümlü merminin hangi oyuktan geldiğini belirlemeye çalışmaktan ne kadar da farklı bir merak. Yeniden insan mı oluyorum diye düşünürken arkadaşları ile akşam üstü hep beraber bira içip maçı seyrederlerken fütursuzca yapılan şaka aklına geldi. Bahşişi barın üstünde kaydırırken, “vay keskin nişancı olduğun her halinden belli” demişti çocukluk arkadaşı. Bilselerdi ki bu aslında yıllar önce şaka olmaktan çıkmıştı. Gökyüzünü köyündeki yorganın desenine benzeterek uyuya kaldığı anlara gitti.. Ne zaman uyanıcam dedi içinden..

    Yanıtla
    • Köhne barakamin kucuk penceresi,gökyüzünde yıldızların sondugunu ve artık uyan dercesine gunes isigiyla yüzümü yıkıyordu.güneşli güzel bir gün..kalktim ve göl kenarında yüzümü su ile yikiyarak yarım kalan uyanma işini tamamladım.kırlangıçlar beni gecmis;göle adeta pike çekip civildasiyorlar.sandalyemde futursuzca oturup sabah muzikaline kulak kabarttim.eski bir araba homurtsu yaklaştıkça kırlangıçların müzigini bastırıyordu.zaman tükenmiş dönüş yolu gorunmustu.

      Yanıtla
      • Hikayeyi detaylandırmak istiyorsun; fakat bunu yaparken hatalar göze batıyor. ‘‘Gölde yüzümü yıkadım ve yarım kalan uyanma işini tamamladım…’’ diyebilirsin. Kırlangıçların müzik yapması bu da biraz tuhaf olmuş. Sonuç olarak, yazma becerini daha çok geliştireceğine inanıyorum. Tebrikler! (Barış’a)

        Yanıtla
    • İçindeki karmaşıklığı cümlelere aktarmışsın. Cümleleri birbirine bağlarken daha net olmalısın. Yahut net olmamak senin belirlediğin bir yol olabilir. Kabul. Sen yazdıkça ilginç öyküler serisi çıkabilir. Başarılar dilerim. (Aytaç’a)

      Yanıtla
  • Bu gece küçüklüğümün yanına gittim. Onu o masum haliyle yatağında debelenirken gördüm. Çektim sandalyeyi yatağın yanına hüzünle oturdum. Yine uyuyamıyorum her zamanki gibi. Gözlerinde yaş uykuya daldı küçüklüğüm , saçlarını okşadım, mincik ellrini tuttum. “Belkide” dedim.”kimse seni böyle sevmedi, sevmeyecek.” Dokunsam ağlayacak, dokunsam ağlayacağım.

    Uykusunda ağlamaya devam ediyor. “Ayaba, ayaba!” diyor. “ Ne ayabası?” diyorum, usulca kulağına . “ kıymızı meysedes, götüyme babamı!” diyor. Susuyorum, artık beraber ağlıyoruz. Kim uykuda, kim rüyada bilmiyorum ama onmaz yaralarımız kanıyor ve ağlıyoruz beraber.

    Ne acılar göreceksin minnoşum daha ne büyük yaraların olacak. Sana bunları anlatabilmeyi ne çok isterdim. “Fütursuz yaşa kızım, kim ne derse desin sen bildiğini oku, birilerini mutlu etmeye uğraşma sakın” derdim mesela.
    Baharın habercisi kırlangıçlar doluşunca gökyüzüne, aç saçalrındaki bağı ve koş yokuş aşağı , rüzgar saçlarını hoyratça dağıtsın. Olabildiğince özgür ol, özünü bil, özünü gür kılmayı bil. Tıpkı kırlangıçlar gibi çalışkan, yardımsever ve onurlu ol.

    Yanıtla
    • Güzel. Drama filmi mi çekiyoruz. İlla ki okuyucuyu dramaya mı boğmalıyız. Mesaj alındı. Tebrikler! Yazmaya devam et. (Hatice’ye)

      Yanıtla
  • küçük kırlangıç; yağmurun kendisini bu denli perişanlatacağını hesaba katmamıştı. Fütursuzca çıktığı yuvasına geri döndüğünde, küçücük kalbi yorgun, incecik bacakları halsizdi. Verandadaki sandalyeme oturmuş hem gökyüzünün hunharca rahatlama çabasını izliyor hemde bizim ufaklığın sakinleşmesini bekliyordum. Biranda site çevresindeki tüm arabaların yürek kaldıran alarm sesiyle irkiliverdim…

    Yanıtla
    • ‘Bir anda’ yazar burada şefkatli kişiliğini öne çıkarmış. Bu hikayenin sonunda okuyucu ağlar. Yazmaya devam et. Başarılarının devamını dilerim. ‘Bir anda’ sustum ve sanırım nokta çoktan konulmuştu.

      Yanıtla
  • Her zamanki gibi bugünde tepeden bakıyordu gökyüzü insanların üzerine..
    Vedalara,hüzünlere,mutluluklara şahit olacak olacak Koca bir göz gibi orada durup izliyordu biz insanları.
    Salim’e göre gökyüzü ; Fütursuz bulutların oluşturduğu bir kitleydi.Ufak bir penceresi vardı Salim’in,bulunmuş olduğu hücreden ışık girmesini sağlayan o ufak pencereyle bakıyordu dünyaya.
    5 yılını hapishane’de geçiren Salim’i, karşılamaya eşi ve arkadaşları geldi, Araba’da heyecanlı bi bekleyiş vardı Demir kapının açılışı ve Salim’i görecek olmaları, kapının açılışıyla birlikte mutluluk gözyaşları döküldü hepsinin gözlerinden arabaya atlayıp Salim’e güzel bir gün yaşatmak için sandalye ve masaların güzel bir görüntü oluşturduğu piknik alanına gittiler,Herkes bir işin ucundan tuttu yemekler hazırlandı,Etker pişti oturdular masaya hep birlikte..
    Salim eşi goncanın kolundaki sineği hapishaneden kalma ustalıkla hızlı bir refleksle yakalayı verdi, tam elini ağzına getirecekti ki hapishanede olmadığını fark etti kimse anlamadan avucunu açıp bıraktı sineği aklından geçirdi kendi kendine; “sinek yiyen kırlangıç yok artık Salim “ dedi…

    Yanıtla
    • Olay hikayesi yazmaya devam. Bir de yazım kurallarına uysan harika olacak. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Bu ilk denemem olucak yanlışım olur mutlaka kusuruma bakmayın. “Yine sen geldin aklıma. Aklıma her gelişinde nefesim kesiliyor bunu engellemenin bir yolunu buldum ve arabama bindiğim gibi nefes alabilmek için dışarıya attım kendimi çektim arabamı sessiz ve sakin bir yere dışarı çıktım ve bagajdan sandalyeyi aldım kendimi bulacağım bir yere oturdum insanların bakışlarına karşı futursuz tavrımla gökyüzünü izledim. Gözlerim gökyüzüne daldıdğı anda havada uçuşan kırlangıçları gördüm.Ne kadar mutlu oldukları cıvıltılarından belliydi. Aslında mutluluğun küçük şeylerde olduğunu orda gördüm. Mutluluğu beklememeliyiz küçük şeylerle de mutlu olabiliriz.

    Yanıtla
    • ”Mutluluğu beklememeliyiz küçük şeylerle de mutlu olabiliriz.” bu güzel ve değerli bir cümle. Ayrıca acelen varmış gibi hissettirme okuyucuya. Sanki zorlama bir yazı olmuş gibi. Sık sık yazmaya özen göster. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Yine geldin aklıma,kaybetmişim kendimi ,Sessizce çıkıverdim ofisten içimde çaresiz bir ateşle.Atladım arabaya sürdüm işte öylesine.Yol kenarında bi çift ilişiverdi gözüme eski bi sandalye üzerinde fütursuzca öpüşürken.Sen geldin aklıma durdum açtım kapıyı yaktım bi sigara bi nefes çektim içime hava buram buram hasret kokuyor…
    Sonra bi ses duydum kaldırdım kafamı gökyüzüne bi an için sen sandığım iki kırlangıçın aşkıymış meğer.

    Yanıtla
    • ”Yine ‘sen’ geldin aklıma” olay hikayesi yazmaya devam etmelisin. Gözlem ve üretkenlik seziyorum. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Acaba bana ne oluyordu? Her nefesimde içimdeki delhizden dışarı can havliyle çıkan bu soluk şimdi canımı mı yakmaya başlamıştı? Yoksa soğuk hava nefesimi öyle güçlü kesti ve ben bunu anlayamacak kadar şuursuz muydum? Ya da belki de kâbus görüyorum. Öyleyse neden uyanamiyorum? Ölmeden önce tam olarak bunları düşündüğümü hatırlıyorum. Gözlerimi açmaya cesaret edisimi hafif bir tebessümle hatırlıyor olmam tüyler ürpertici gelse de bana kendimi oldukça iyi hissettirdhissettirdiğini söylemeliyim. Ölümüme 5 saniye kala katilimle gözgöze geldim ve bana ilk dokunuşu değildi belki ama en acımasız olanıydı. Ve gözleri.. Bana yıllarca tutkuyla bakan o gözler beni sonsuzluguma uğurlayan iki uçurumdu.

    Yanıtla
    • ”Gözlerimi açmaya cesaret edisimi hafif bir tebessümle hatırlıyor olmam tüyler ürpertici gelse de bana kendimi oldukça iyi hissettirdhissettirdiğini söylemeliyim.” bu cümleyi tekrar kurmayı dene. Sırf yazmak için yazdığını gösteriyor. Elbette sürekli yazmalısın ama bu iş böyle olmaz. En iyi tavsiye: çok kitap okumalısın.

      Yanıtla
  • Evinin bahçesindeki sandalyede oturup bir yandan martıların sesini dinliyor bir yandan da gökyüzünü seyrediyordu.Canı ne zaman sıkılsa, içine bir hüzün çökse aynı şeyi yapardı.Gökyüzünü seyretmek ona huzur veriyorduve daha iyi düşünmesini sağlıyordu. Onun için bu bir sakinleşme methoduydu. Sandalyesine oturup düşüncelere daldığı sırada yaklaşmakta olan bir arabanın sesiyle irkildi.Bu saatte kimseyi beklemiyordu.Zaten kimse de onu ziyarete gelmezdi.Kimdi bu gelen ve be için gelmişti.Öylesine merak ediyordu ki görmek için sabırsızlanıyordu. Araba kapısının açıldığını duydu.Çok heyecanlanmıştı ama heyacanını içinde tutmaya çalışıyordu.Yıllardır onu ziyarete gelen olmamıştı tabi heyecanlanması gayet doğaldı.Bahçe kapısı açıldı.Ali fütursuz durmaya çalışarak ayağa kalktı.Birde ne görsün, bu oydu.Yıllardır görmediği biri, geçmişinden birisi..Kısa bir an afalladı, ne yapacağını bilemedi.Gidip sarılmalı mıydı yoksa karşısındakinin yapacağı hamleyi mi beklemeliydi.P bu düşüncelerle boğuşurken geçmişindeki kişi ona seslendi “Ali” Adını birinin ağzından duymayalı uzun yıllar olmuştu.Ali onu gördüğüne içten içe sevindi tabi ama geçmişi aklına gelir gelmez kaskatı kesildi.Ne yapmalıydı?Nasıl bir adım atmalıydı?Ne söylemeliydi?O bu düşünceler arasında boğuşurken vücudu bu şoku daha fazla kaldıramadı.Oracıkta yere yığılıverdi.
    Biraz saçma oldu galiba ama yinede yazmak istedim.

    Yanıtla
    • Öncelikle senden roman yazarı olur. Bu arada yazım kurallarına dikkat etmelisin. Ayrıca saçma değildi. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Fütursuzca yürüyordum sokaklarda. Ne yapacağımı bilmeksizin. Kırlangıçların yer ettiği sürü sürü kuşlar süzülüyordu gökyüzünde. Manzaranın güzelliğiyle, gözlerimi kenetledim maviliğe doğru. Ne kadar süre öyle durdum bilmiyorum. Yanımdan geçen arabanın sesiyle kendime gelip yoluma devam ettim.Uzaklarda bir kahvenin tabelası ilişti gözüme. Yavaşca ilerledim , acelem yoktu nede olsa. Yürüdüm ,yürüdüm… kahvenin içinde ki küçük sandalyelerden birini çekip oturdum. Ne kadar da yorulmuşum. Bir çay söyledim yüreğimin hararetini alsın diye.

    Yanıtla
    • ”Manzaranın güzelliğiyle, gözlerimi kenetledim maviliğe doğru.” Bu cümlenin değerini anlayıp yazmaya devam etmelisin. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Yagmurun gunese aldirmadan futursuzca yagdigi bir ilkbahar sabahiydi. Oya bu havada kitap okumanin hazzini bildiginden kutuphanesinden bir kitap almak icin babasinin ona dogum gununde hediye ettigi ceviz agacindan yapilma sandalyesinden dogrulup kitabini aldi ve okumaya basladi. Kafasini kitabindan kaldirdigi zaman yagmurun coktan dindigini gokyuzunun de buna taniklik ettigini gordu.Evde durdukca ici daraliyor kitap okumak bile artik ona iyi gelmiyordu.Careyi kendini disari atmakta buldu. Hizli adimlarla merdivenden iniyordu. Apartmanin kapisini actiginda siyah luks bi arabanin ona dogru yaklastigini gordu.Arabanin icindekiyse ne zaman sıkıp uzulse yaninda buldugu simdiye kadar onu hic yalnız birakmayan biricik dostu ahmetti. Ahmet gel gel diye el hareketleri yapiyordu. Onun bu hali cok komikti oya istemsizce tebessum etti be arabaya bindi.Seni bir yere goturecegim dedi ahmet. Oya gidelim bakalim dedi tiz bir sesle. Yol boyunca kimseden ses cikmadi fakat arada bir gozleriyle konusuyorlardi. Bu arada gidecekleri yere varmislardi. Burasi cok sakin kirlangic kuslarinin ahenkle otustugu ve kuvvetle muhtemel oyanin kendini iyi hissedebilecegi bir yerdi.Ilerde annesinin mezarini gordu. Onunla dertlesmeye ihtiyaci vardi.Oya icten bir gulumsemesi ve puslu gozleriyle ahmete bakarak ince bir mirildanmayla teşekkür ederim diyebildi yalnizca . Tesekkur ederim…

    Yanıtla
  • Aradan baya zaman geçmi ama yazımı yorumlar mısınız? Teşekkür ediyorum.

    Yanıtla
    • Yazınızı yorumladım. Tekrar tebrikler! Okudukça güzelleşen yazıların olması dileğiyle.

      Yanıtla
  • Bu şehirdeki son gecemde yıldızlardan ve ay ışığından mahrum olan gökyüzü, ardı ardına çakan şimşeklerle aydınlandı. Soğuk hava bedenimi ürpertip nefesimi gözle görülür hale getirirken, ıslanmış kaldırıma çöktüm. Bunu bilinçli olarak yapıp yapmadığımı kavrayamamıştım ve kafa yoramayacak kadar bitkindim. Yorulmuştum.

    Parmaklarımı ıslatan berrak yağmur damlalarının renk değiştirmesini izledim; tatlı bir pembeye dönüşmelerini, çizgi filmlerdeki küçük çocukların yanakları gibi.

    Ancak damlaların rengi, zaman geçtikçe yoğunlaştı. Kırmızılaşmaya başladı, ta ki elimin geri kalanıyla aynı renk olana kadar. Şakağımdan yanağıma süzülen sıvıyla aynı renk olana kadar. Kan kırmızısı olana kadar.

    Sokağın köşesinden gelen ışıkla gözlerimi kıstım. Eski bir arabanın farlarıydı buna neden olan. Gözlerimi arabaya diktim, yalnızlığımı böldüğü için duyduğum öfkeyle onu durdurabilirmişim gibi. Arabanın yan koltuğunda oturan adamın siyah kapüşonu , şöförün yüzünü görmemi engelliyordu. Kısa bir süre göz göze geldik. Tekerlekler sonsuz bir döngüymüş gibi dönmeye devam etti ve içindekileri de beraberinde götürdü. Önümden geçip gittiklerinde etrafımdaki her şey fütursuzca eskisi gibi var olmaya devam ediyordu. Yanımdaki sokak lambası, önümdeki kırık pencerenin paslı demir parmaklıkları, karanlık gecede uzanan asfalt yol. Hiçbir şey olmamış gibiydi. Siyah kapüşonlu adamı dakikalar önce içinde bulunduğum rutubetli odada görmemişim gibi. Rutubetli odanın duvarları parmaklarımdaki sıvıyla, kanla lekelenmemiş gibi. Odadaki devasa tuval sonsuz bir gökyüzüymüşcesine, hüzünlü bir tavırla süzülen kırlangıçın kanatlarından biri eksik değilmiş gibi. Odanın bir köşesine çöküp dakikalarca ağlamamışım gibi. Hayatını yetim olarak geçirmiş; kahverengi saçları, yüzü, en çok da boğazı durmak bilmeyen kan damlalarına bulanmış ortağımın, odada tuval dışında tek eşya olan tahta sandalyede oturur halde durması öldüğüne işaret etmiyormuş gibi. Hala nefes almaya devam etmesini beklemek olağanmış gibi.

    Bir şimşek daha çaktığında gözlerimi kapattım. Yüzüm beyaz bir ışıkla aydınlandı ve ayağa kalktım. Bacaklarım tutmuyordu. Yanımdaki lamba direğine yaslanarak derin bir nefes aldım. Bir nefes daha. Nefes almanın bu kadar güzel bir şey olduğunu neden şimdi fark ediyordum?

    Az önce geçen arabanın farları bu sefer ters yönden yeniden yüzüme vurdu. Siyah kapüşonluyla göz göze geldiğimizde onun da beni hatırladığını fark etmiştim. Göz bebeklerinin koyulaştığını ve ağzının hafifçe sola doğru kıvrıldığını da. Elindeki bıçağın kanla kaplı yüzünü kıyafetine sildiğini de.

    Arabanın önümde fren yaparak gürültüyle durduğunu duydum. Birinin yavaş adımlarla bana doğru geldiğini hissettim. Ve gözlerimi açtım. Başka bir şimşek, ortağımın hastalıklı gülümsemesini aydınlattı.

    Gökyüzüne baktım. Şimşekler benden ümidi kesmişler gibi durmuştu, artık hiçbir ses veya ışık yoktu. Bu şehirdeki son gecem, tamamen karanlığa gömülmüştü. Yağmaya devam eden yağmur damlalarının saniyeler içinde etrafımda kızıllaşacağını hayal ettim.

    Ve daha sonra bunu seyrettim.

    Yanıtla
    • Muhteşem! Kitabınızı çıkardığınız vakit, lütfen bir tane göndermenizi rica ediyorum.

      Yanıtla
  • Adam eski sandalyeleri araçtan çıkarıp gökyüzünün altına fütursuzca fırlattı. Arabanın yanındaki ağaçta ise kırlangıçlar ötüşüyordu. Masmavi gökyüzünü ufukta kızıl bulutlar kaplamıştı ve bir kırlangıç sandalyelerden birine kondu. Sesi hiç çıkmıyor va sadece güneşin batışını izliyordu. Sandalye üzerinde bir şey öğrenemeyeceğini anladı ve kanatlarını semaya doğru çırpmaya başladı.

    Yanıtla
    • ”Adam eski sandalyeleri araçtan çıkarıp gökyüzünün altına fütursuzca fırlattı.” Ben bu cümlede kaldım. Karamsar, şüpheci bir tarzın var. Fantastik yazmayı denemelisin. Tabii ki önce fantastik roman okumanı tavsiye ederim.

      Yanıtla
  • Gokyüzü mavisini en güzel izlendiği yerdi; Bizim kasabamiz. Uzunca meşe ağaçlarının altindaki sandeliyere oturup bütün bu araba kornalari şehir ugultusundan uzak, futursuz düşünceler içinde meşe aglarinda otusen kirlangiclari dinlerdik . hayaller kurardik..
    Özledim kasabami! Ask dolu gençliğimin geçtiği çayirca kasabasi.

    Yanıtla
    • Kitap okumalısın. Sevgili Enes, sen benim ne demek istediğimi iyi anladın.

      Yanıtla
  • Gokyüzü mavisinin en güzel izlendiği yerdi; Bizim kasabamiz. Uzunca meşe ağaçlarının altindaki sandeliyere oturup bütün bu araba kornalari şehir ugultusundan uzak, futursuz düşünceler içinde meşe aglarinda otusen kirlangiclari dinler, hayaller kurardik birlikte kirlangiclarin ötüşmeleri arasında tanismistik ilk .
    Sandalyeler üzerinden gökyüzünü kapatan nmeseler altında çaylarimizi yudumlarken görmüştüm ilkseni . gökyüzü mavisi gozlerinle beklerin masumiyetinden almis bir tebessüm ile gulsemistin bana ..

    Yanıtla
  • ….Arabamız vardı birde, eskiydi biraz, büyüktü yaşı yaşımızdan. Ama yeterdi bize, futursuzca gezerdik yarını düşünmeden. Çekerdik gölün kenarına, bagajda piknik setimiz.. Açardık sandalyelerimizi, yudumlarken biramızı yankılanırdı kahkahalarımız dağların arasında. İzlerdik gökyüzünden geçen kırlangıçları, sen onları ben ise seni.. Gülüşüne aşık olduğum ADAM Hayat güzeldi be, sen yanımdayken…

    Yanıtla
    • Sanki bir senaryodaki tiradı okudum. Senaryo yazarlığına devam.

      Yanıtla
  • Yatağından kalktı, sandalyesini düzeltti ve aynanın karşısına oturdu. Tarağını aldı gümüşi saçlarını taramaya başladı. Yüzündeki fütursuz gülümsemenin o bile farkında değildi. İşini bitirdikten sonra yerinden kalktı, pencereden gökyüzünü seyretmeye başladı. Güneş bulutların arasından ona göz kırpıyor gibi bir görünüp bir kayboluyordu. Önceden hazırlamış olduğu elbiselerini giydi, birkaç lokma atıştırdıktan sonra evden çıktı. Arabasını yine telefon kulübesinin önüne park etmişti. Saatini kontrol etti ve her gün bastığı sayılara basıp aramanın meşgule alınmasını bekledi. O sıra bir baykuştan kaçan kırlangıca gözüne takıldı. Kırlangıç hayatı için uçarken büyülenmiş gibi gözlerini küçük kuştan ayıramadı. Baykuş küçük kuşa pençelerini geçirirken aynı acıyı içinde hissetmişti. Ve o an telefonun meşgule alınmadığını fark etti.

    Yanıtla
    • ”O sıra bir baykuştan kaçan kırlangıca gözüne takıldı. Kırlangıç hayatı için uçarken büyülenmiş gibi gözlerini küçük kuştan ayıramadı.” Sence de burada bir sıkıntı yok mu. Okudukça daha çok ilerleme kaydedeceksin.

      Yanıtla
  • Gördüm her ölüm de iliklerime kadar işleyen bir ayrılık , zamansız ama dönüşü olmayan ,karmaşık bir duygu yumağı fütursuz bir hüzün , sorguladığım gerçekler . O arabayı ilk gördüğüm günü hatırlıyorum açılan kapısını içindeki tabutun sessiz çığlıklarını belkide benim çığlıklarımdır
    emin değilim . Kırlangıçlarla süslü o güzel gökyüzünün nasıl da bir anda karanlığa büründüğünü hatırlıyorum tuhaf birlikte geçirdiğimiz onca anı ve hayallerden geriye kalan bir oda dolusu ağıt yakan insan gülümseyen ölü bir beden ve masada hep boş kalacak bir sandalye…
    YAZIM HATALARI İÇİN KUSURA BAKMAYIN.

    Yanıtla
    • Yazım yanlışına rastlamadım. Sadece biraz düzenleme gerekiyor. Kurduğunuz bir dünya var ve o dünyadan güzel hikayeler çıkacağına inanıyorum. Tebrikler!

      Yanıtla
  • sessize düşünüyordum arkamda bıraktığım sevdiklerimi. benim gidişim bir zorunluluktu ama yine de içim el vermiyordu onları arkada bırakıp gitmek . Ben artık kendi ayaklarımın üzerinde duracak kadar büyüdüm kendi kararlarımı verebilecek bir durumdayım artık ve sevdiklerimi bıraktığım yerde bulabilirim ümidiyle yola koyuldum belki bir ihtimal bulabilirdim. Bulsam acaba yüzüme bakarlar mı ? ama ben isteyerek onları bırakmadım küçük olduğum için ailem nereye ben oraya ama artık büyüdüm kendi kararımı verebiliyorum . Arabamı hazırlafım ve yola koyuldum akşam saatleriydi yola çıktığımda sabaha varmıştım sonunda arabamın sahil kenarına çektim her zaman arkadaşlarım ve öğretmenlerimle toplandığımız yere arabamdan çıktın ön kaputuna yaslandım ve seyrediyordum oralara bakarken sevdiklerimle olan anılarım geldi biran ve göz yaşlarımı tutamıyordum çok çzlemiştim onları ama gidince onları bıraktığım yerde bulabilecek miydim? Bulsam da acaba bana eskisi gibi mi davranacaklar yoksa onları bırakıp gittiğim için kızacaklar mı ? ne ile karşılaşacağımı bilemiyorum . Gözyaşlarıma hakim olamıyordum ve her zaman ki yaptığım gibi kafamı istemsizce gökyüzüne doğru kaldırdım ve erin derin nefes aldım gökyüzünün mavisinde az daha kaybolurdum ki bira da gözüme bir şey takıldı ve bu bir kırangıçtı çok güzel gök yüzünde süzülüyordu keşke benimde kanatlarım olsa onun gibi özgürce uçabilsem . Biraz daha iyi olduğumda arabama binip sevdiklerimin yanına tek tek gittim ve hepsinin yüzünde fütursuz bir ifade vardı ve bu d benim canımı bir kez daha yaktı hiç biri beni görmek bile istemiyorlardı . Bir kafeye gittim çektim sandalyemi oturdum hem ağladım hem düşündüm ve yanına uğramadığım bir arkadaşım orda çalışıyordu ve o diyerleri gibi yapmadı o beni anlıyordu ve beni aldı ve diğerlerinin yanına götürdü diğerleride benim onları bırakmak istemediğimi anladılar ve aynı eskiden yaptığımız gibi hep beraber sahile gittik sohbet ettik güldük eylendik ve artık şunu anladım ki arkamda bırakıyorsam da bırakma nedeni mi onların anlıyacağı bir dilde anlatmak………….

    Yanıtla
  • bir kaç yerde yazım yanlışı var onları düzeltecektim ama yanlışlıkla attım

    Yanıtla
  • sessize düşünüyordum arkamda bıraktığım sevdiklerimi. benim gidişim bir zorunluluktu ama yine de içim el vermiyordu onları arkada bırakıp gitmek . Ben artık kendi ayaklarımın üzerinde duracak kadar büyüdüm kendi kararlarımı verebilecek bir durumdayım artık ve sevdiklerimi bıraktığım yerde bulabilirim ümidiyle yola koyuldum belki bir ihtimal bulabilirdim. Bulsam acaba yüzüme bakarlar mı ? ama ben isteyerek onları bırakmadım küçük olduğum için ailem nereye ben oraya ama artık büyüdüm kendi kararımı verebiliyorum . Arabamı hazırlafım ve yola koyuldum akşam saatleriydi yola çıktığımda sabaha varmıştım sonunda arabamın sahil kenarına çektim her zaman arkadaşlarım ve öğretmenlerimle toplandığımız yere arabamdan çıktın ön kaputuna yaslandım ve seyrediyordum oralara bakarken sevdiklerimle olan anılarım geldi biran ve göz yaşlarımı tutamıyordum çok çzlemiştim onları ama gidince onları bıraktığım yerde bulabilecek miydim? Bulsam da acaba bana eskisi gibi mi davranacaklar yoksa onları bırakıp gittiğim için kızacaklar mı ? ne ile karşılaşacağımı bilemiyorum . Gözyaşlarıma hakim olamıyordum ve her zaman ki yaptığım gibi kafamı istemsizce gökyüzüne doğru kaldırdım ve erin derin nefes aldım gökyüzünün mavisinde az daha kaybolurdum ki bira da gözüme bir şey takıldı ve bu bir kırlangıçtı çok güzel gök yüzünde süzülüyordu keşke benimde kanatlarım olsa onun gibi özgürce uçabilsem . Biraz daha iyi olduğumda arabama binip sevdiklerimin yanına tek tek gittim ve hepsinin yüzünde fütursuz bir ifade vardı ve bu da benim canımı bir kez daha yaktı hiç biri beni görmek bile istemiyorlardı . Bir kafeye gittim çektim sandalyemi oturdum hem ağladım hem düşündüm ve yanına uğramadığım bir arkadaşım orda çalışıyordu ve o diğerleri gibi yapmadı o beni anlıyordu ve beni aldı ve diğerlerinin yanına götürdü diğerleride benim onları bırakmak istemediğimi anladılar ve aynı eskiden yaptığımız gibi hep beraber sahile gittik sohbet ettik güldük eğlendik ve artık şunu anladım ki arkamda bırakıyorsam da bırakma nedeni mi onların anlıyacağı bir dilde anlatmak………….

    Yanıtla
    • Detayı seviyorsunuz ve bu durum sizin için bir avantaj. Siz üzerine düşerseniz yazmanın iyi bir roman yazarı olmanız kaçınılmaz. Ayrıca yazım hatalarınız var; fakat sonraki yorumlarınızda bunun farkına varmanız da güzel. Tebrikler!

      Yanıtla
  • sessizce düşünüyordum arkamda bıraktığım sevdiklerimi. Benim gidişim bir zorunluluktu ama yine de içim el vermiyordu onları arkada bırakıp gitmek . Ben artık kendi ayaklarımın üzerinde duracak kadar büyüdüm kendi kararlarımı verebilecek bir durumdayım artık ve sevdiklerimi bıraktığım yerde bulabilirim ümidiyle yola koyuldum belki bir ihtimal bulabilirdim. Bulsam acaba yüzüme bakarlar mı ? ama ben isteyerek onları bırakmadım küçük olduğum için ailem nereye ben oraya ama artık büyüdüm kendi kararımı verebiliyorum . Arabamı hazırladım ve yola koyuldum akşam saatleriydi yola çıktığımda sabaha varmıştım sonunda arabamı sahil kenarına çektim her zaman arkadaşlarım ve öğretmenlerimle toplandığımız yere gittim arabamdan çıktın ön kaputuna yaslandım ve denizi sahili seyrediyordum oralara bakarken sevdiklerimle olan anılarım geldi biran ve göz yaşlarımı tutamıyordum çok özlemiştim onları ama gidince onları bıraktığım yerde bulabilecek miydim? Bulsam da acaba bana eskisi gibi mi davranacaklar mı yoksa onları bırakıp gittiğim için kızacaklar mı ? ne ile karşılaşacağımı bilemiyorum . Gözyaşlarıma hakim olamıyordum ve her zaman ki yaptığım gibi kafamı istemsizce gökyüzüne doğru kaldırdım ve derin derin nefes aldım gökyüzünün mavisinde az daha kayboluyordum ki biranda gözüme bir şey takıldı ve bu bir kırlangıçtı çok güzel gök yüzünde süzülüyordu keşke benimde kanatlarım olsa onun gibi özgürce uçabilsem . Biraz daha iyi olduğumda arabama binip sevdiklerimin yanına tek tek gittim ve hepsinin yüzünde fütursuz bir ifade vardı ve bu da benim canımı bir kez daha yaktı hiç biri beni görmek bile istemiyorlardı . Bir kafeye gittim çektim sandalyemi oturdum hem ağladım hem düşündüm ve yanına uğramadığım bir arkadaşım orda çalışıyordu ve o diğerleri gibi yapmadı o beni anlıyordu ve beni aldı ve diğerlerinin yanına götürdü diğerleride benim onları bırakmak istemediğimi anladılar ve aynı eskiden yaptığımız gibi hep beraber sahile gittik sohbet ettik güldük eğlendik ve artık şunu anladım ki arkamda bırakıyorsam da bırakma nedeni mi onların anlıyacağı bir dilde anlatmak………….

    Yanıtla
  • Diğer ilk iki yazımda yanlışlarım vardı dikkatsizliğim yüzünden 2-3 kere yazmak zorunda kaldım kusura bakmayın bu aralar biraz dalgınım da son ki attığımı göze alarak yorumlarsanız sevinirim iyi yada kötü hiç önemli değil yeter ki yorum yapın tekrardan kusura bakmayın

    Yanıtla
  • Buz kesmiş yüreğine inat ılık bir gündü. Gökyüzü mavisi vosvosu yani hayatta sahip olduğu en değerli şey olan ve kırlangıç adını verdiği arabasından indi.Bahçe kapısından içeri girdi,özenle seçtiği bambu sandalyeleri ne kadar da yakışıyordu bahçesine.Bavulunu fütursuzca bir kenara fırlatıp aylardır uğramadığı yaşlı evine doğru seyre daldı. Önemli bir kararın eşiğindeydi; ya sil baştan başlayacak ya da nereden eseceği belli olmayan rüzgara bırakacaktı kendini…
    Değerlendirme için şimdiden Teşekkürler. Arkası yarın 🙂

    Yanıtla
    • Okurken keyif aldım. Akıcı ve gayet sürekliyici bir tekniğiniz var. Sizin yazdıklarınız insana keyif veren türden. Hikaye alanında devam etmenizi öneriyorum. Tebrikler!

      Yanıtla
      • Teşekkür ederim 🙂 Şiirlerim vardı birde düz yazı deneyeyim dedim.

        Yanıtla
  • Gökkuşağındaki hayatlar,

    Günlerden  salı ve gökyüzünden  bir masum çocuk  dünyaya gelmişti. O kadar saf temiz ve güzel bir bebekti ki.. Hayatta  sımsıkı  sarılmak  için  direniyordu. Annesinin kokusunu alarak biraz  sakinleşti hayatta kalmak için artık mücadele  vermek zorunda olduğunu biliyordu . Ama hayat simdi onun için  dönmeye  başlamıştı. O kadar zengin bir ailenin çocuğu hiç  olmadim. Dört kisilik bir ailesi vardi ve hayatları boyunca hep mücadele içinde   geceçekti. 6 yaşına kadar adana da ailece yaşamlarını  sürdürdüler. Babasi’nin güneş enerjisi dükkani  vardi. O zaman bir ekonomik  kriz vardi ve babası iflas etti. Herşeyleri teker teker gitti borçlara ara ellerinde kalan eşyalarını  bir kamyona  yükleyip  antalya yolunu tuttular. Ama sunu demeden geçemiyecem kamyönetciye verecek paraları yoktu. Ellerinde tek değerli o zamanin video kayit cihazi vardi ve onu verdiler.. Antalya geldiklerinde gecekondu  oturmaya başladılar.. tabiki o zaman ben herseyin farkinda bu evde nasil oturacaz tuvaleti  bile disarda baba lutfen burda oturmayalim burda fareler  var ben bu evi istemiyorum  diye ağlamıştım.. ama baska çaremiz  yoktu borçlarımız  var ve ayakta  durmamız  gerekiyordu. Babamın  ve annemim  gozlerine icine baktığımda  ne kadar caresiz olduklarıni anlamış … babam donerek olsun babacım  en kisa zamanda hersey daha iyi olacak dedigimi  hatırlıyorum..Annem ilk defa calisma hayatina baslamis sabah gunes daha doğmadan evden cikarlar ve aksam yorgun bir sekildd eve gelirlerdi. Bizde  abim birlikte  annem ve babami üzmemek için  elimizden geleni yapardik. Abim biraz yaramaz bir çocuktu yerinde duramayan haylaz bir çocuk  ben  ise uslu kibar evden disari çıkmayan biriydim. Bu arada da Okullarından  açılmasına  az bir sure kalmisti ama biz daha okul kayıtlarımız  olmamıştı.. Hatırlıyorum   da annem üvey  dedemi arıyarak  sizin burda tanıdıklarınız  çok  okul kayıtlarını  icin uvey dedemden yardim istemişti bizim icin ..üvey  dedem  2 gün  sonra gelip bizi mahallediki  ilk okula yazdır.. okul bahçesinde  girerken o  kadar heyecanlanmış  o kadar mutlu olmuştum  ki okumayı  o yaştan  beri severim.. neyse okul kayıtlarımız oldu ve okul açıldı.. Etrafta bir sürü  çocuk  tabiki bende yeni arkadaslar ogretmenler  hepsi ayri bir güzel  ayri bir duygu sinifta gözlerim  etrafa bakarken  biri geldi yanima   beraber oturalim  mi diye bana sordu bende gülümseyerek  evet dedim tanıştık  adi sinan ve ilk arkadasim oldugu icin yillar gecmesine rağmen onu asla unutamam  Şuan bile yüzümde de bir tebessüm  oluştu.  

    Yanıtla
    • Yazım yanlışlarınız var; bir de yazdığınız yazıda kendinize fazlaca yer vermişsiniz. Sizi yazmaya zorlayan hayatta karşılaştığınız güçlükler olabilir. Bu bir iç dökme ve bundan beslenen çok yazar vardır. Bunların birçoğu da her zaman en iyi yazarlardır. Kaleminiz; okudukça ve dinledikçe daha iyi olacaktır. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Kalp ile zihin ayrı yollara düşünce ; içinde sönmeyecek gibi bir kor yanmaya başlar.Kapılar kapalı ,yollar dikenli,kelimeler sessiz ,renkler renksiz ve tatsız nefes alışlar dökülür damla damla…Doğru olanı bilirsin ve yapman gerekenleri ama hala kabullenmemiş sen eğer zihninin uyarı levhalarına rağmen kalpten esen fütursuzca bir rüzgar ile düşersin yollara…
    Sana tutsak senin yasak olduğun bir gün tüm gitmemem gerektiğine rağmen arabanın içinde sana gelirken buldum kendimi bir an , yaramazlık yapan bir çocuk gibi heyecanlıydı kalbim ve haklıydı da gitmemi en çok isteyen de kalbim değilmiydi. Sana yaklaştıkça nefes alışlarım renk değiştirmeye başladı akordu bozuk enstrüman gibi hissettiriyordu. Zihnim ile kalbim arasındaki savaşın sebebini görmeyi umduğum yere gelmiştim. Kısa hikayeler anlık roller yazmaya başladım o an karşılaştığımda ne yapacaklarım ile ilgili…Gelmeni beklediğim yolunu gözlerken yıllara meydan okuyan ama bir çok hikayeye sırdaşlık etmiş sandalyede buldum kendimi ve etrafımda uçuşan rollerimi oynamaya başladım heyecanla…Vakit epeyce olmuştu gelen giden yoktu sanki oynayacak roller kalmamış ve sessiz bir boşluk içinde düşük bir yüz ifadesi ile beklerken bir kırlangıç sesi yere düşmüş kafamı gökyüzüne çevirmeme yetmişti.Bir kırlangıç sesiydi duyduğum ama sanki ”gelmeyecek hadi kalk bu hikaye için son nefesini burada verdin ve dön” demişti.O an zihnim ile kalbim yorulmuş dinleniyordu.Artık daha netti herşey , kabullenmeye o an başlamıştım.Ayaklarım daha kuvvetli ve başım daha dikti.Kalbim etrafı çok dağıtmıştı onları toplarken benimle ilgilenmiyordu bile…

    Sonrası nasıl olacak bilmem için yaşamam gerekiyor…

    Yanıtla
    • Sürekli bir ikilem, sürükleyen bir hikaye. Sonu nereye varacak merak konusu. Tebrikler!

      Yanıtla
    • Hikayeyi Aytaç’ın yorumunun altına yazdığın için gözden kaçırmışım. Kusura bakma. Şimdi yorumlarım. 🙂

      Yanıtla
  • Kasabanın sahil yolunda yürümeye başlayınca buruk bir tebessüm kapladı yüzümü. Saçlarım, çok serinletmeyecek kadar esen, hafif rüzgara meydan okumak ister gibi savruluyordu. Gözlerimi gökyüzünün eşsiz maviliğiyle buluşturunca huzuru hissettim. Kollarım iki yana açılmış şekilde yürümeye devam ederken, etrafta kimselerin olmayışı huzurumu uzun süreli kılıyordu. Sadece sessizliği ve yalnızlığı hissetmek için gözlerimi sıkıca kapattığımda duyduklarım ile yalnız olmadığımın farkına vardım. Taşlı yollarda yürüdüğümden ayakkabılarımın çıkardığı sesler bana eşlik ediyordu. Ayakkabılarım cansızdı ama kırlangıçlar canlıydı. Sahil yolundan uzaklaşıp ormanlık alana doğru ilerlediğimi kırlangıçlar sayesinde anlamıştım. O kadar dalgındım ki! Bedenim bu kasabada, bu yollarda yürüdüğümü hissetirebilmek için çırpınırken, ruhum ona inatla başka âlemlere dalıyordu. Anımsadığım çocukluk yıllarımla derin bir hüzün kapladı içimi. Babamın fütursuzca -bir zamanlar çok sevdiğim- o siyah, eski model arabasına binip bizi terk edişini, bu yollara kadar peşinden ağlayarak koşan saçları iki yandan örülmüş küçük kızı, kendimi hatırladım. Aradan çok uzun yıllar geçmişti. Büyümüştüm. Öyle ya, şimdilerde saçlarım iki yandan örgülü değildi ve ben artık ağlamıyordum. Kalbimde açılan ve sıcaklığı hâlâ geçmemiş yaralarıma inat soğuk ve cansız bakardı kızarmış gözlerim. Birkaç dakikalığına da olsa tebessümle seyrettiğim doğanın güzelliği, kırlangıç ve ağustos böceklerinin sesleri, tutkunu olduğum deniz kokusunun büyüleyici havasına rağmen hissettiğim melankoli, hâlâ kayıp giden yıllarımın çıkmazlarında olduğumun göstergesiydi.

    Henüz 17 yaşındayım, okumayı ve yazmayı çok seviyorum ama bu konuda biraz kararsızım. Sizce nasıl? Yorumlarsanız çok sevinirim, şimdiden teşekkürler 🙂

    Yanıtla
    • Merhaba sevgili kardeşim, sen yazmaktan vazgeçme.. Beni kim okur diye düşünme! Sen yazmaya devam et. Okurken keyif aldım. Allah yolunu açık etsin. Hata ararsak herkes elbet bir hata bulur. Unutmayalım ki yazarlar eksiklikleriyle vardır. Tebrikler!

      Yanıtla
      • Merhaba, okuduğunuz ve yorumladığınız için çok teşekkür ederim..
        Bu arada 1.kişi ağzından yazdığım ilk kısa hikaye deneyimimdi. Ben daha çok ilahi (3.) anlatımı seviyorum (:

        Ve vazgeçmeyeceğim efendim. 2019’a giriyoruz. Belki söylenmedik söz; yazılmamış hikaye kalmadı ama her kalp farklı atıyor, her göz bir başka görüyor dünyayı. Ben de gördüklerimi, içime konuştuklarımı yazıyorum yıllardır…

        Beni, yine ben okurum :)) hiç sıkıntı değil. Hayatım, sayfaların arasında kaybolup gitsin, ben derinlerden izlerim 🙂 Kitaplar da benliğimin bir bütünü olmuş zaten…

        Eğer birgün o makama ulaşırsam, eksiklerim de olsa yazarlığın hakkını verenlerden olmak isterim. Sözleriniz umut oldu bana ben devam edeceğim. Çok teşekkürler. Hoşçakalın ^^

        Yanıtla
        • Rica ederim. Umudunuzu kaybetmemeniz dileğiyle. Hoşçakalınız.. 🙂

          Yanıtla
  • Merhaba benim adım İlayda yazar olmak çok istiyorum bu yüzden de Wattpad da kitap yazıyorum bu mesajı görüyor san lütfen bana yardımcı olun benim tek dileğim yazar olmak insanın bir sürü dileği vardır ama ben yazar olmak için çeşitli yöntemler deniyor um bana ulaşmak için Wattpad da kullanıcı adım: Tears Fears ınstagram:@ilayda_arslan1 Facebook:ılayda arslan lütfen bana yardımcı olun yazar olmak istiyorum

    Yanıtla
    • İlayda merhaba, yazar olmak isteme! Yazar ol. Bu ancak sen yazınca gerçekleşebilecek bir durum.

      Yanıtla
  • Güneşsiz sıcak bir günün sabahında fütursuz kalp çarpıntıları eşliğinde ürkek adımlarla arabasına yürüyordu genç kadın.Bir adım ötesini düşünmeden başlayan yolculuk…Yollar uzun ve bilinmezdi.Bir sandalyeye oturmuş gibi rahat olmak istiyordu nefesini hissettiği arabanın buğulu camından gökyüzüne bakarken…Zihni’nde bir kırlangıç misali yükselen sesler eşliğinde.

    Yanıtla
    • Kopukluklar var. Okuyunca sende fark edeceksin. O yüzden yazdığını anlamak için dikkatlice birkaç defa oku. Başarılar dilerim.

      Yanıtla
  • Sandalyesinde oturmuş yavaş yavaş içerye doğru süzülen güneşe doğru bakıyordu bunu her sabah yapardı çünkü güneşi izlemeyi çok seviyordu. haşladığı yumurtaları tencereden alıp soyarken yanan eline üfleyerek soğutmaya çabalıyordu ısıttığı sıcacıklar ekmeklere halasının köyden yolladığı tereyğını sürüp çayınıda yudumlayarak kahvaltısını yapıp masayı toplayıp üstünü giydi. çıkarken arabasının anahtarlarınıda alıp çıktı. dışarda bir meşe ağacına tünemiş kırlangıcın ötüşünü duyup gülümsedi hep bir kuş olmak özgürce yeni yerlere uçup yeni yerler görmek isterdi. Gökyüzüne baktığında güneşin iyicene yükselip her yeri aydınlatıp sıcaklığını yaydığını hissetti. arabasına doğru giderken yolda koşu yapan birinin fütürsuzca ona çarpıp geçti bi an şaşkına döndü ve koşan kadına baktı kadın oldukça çekiydi aslında sarı at kuyruklu saçı ince bir vucudu vardı oldukça hoş ve alımlıydı zihnini bu düşüncelerden uzaklaştırıp arabasına binip işine o sıkıcı monoton hiçte özgür olmayan gerçek hayatına doğru yol aldı.

    Yanıtla
    • Çok hızlı düşünüyorsun. Hayatı da yazdığın gibi yaşıyorsun. Yazım ve imla kurallarını bir defaya mahsus araştıralım, okuyalım. Başarılar dilerim.

      Yanıtla
  • Zaman onu fütursuzca harcarken o her şeyden habersiz yoluna devam ediyordu. Bir sandalyenin herhangi bir ayağı gibiydi. O olmazsa bir şeyler sanki hep yarım kalıyordu. Ruhu gibi eskimiş arabası onun tek dostuydu. Bu eski toprak anlıyordu onu tek. Bunu arada bir teklemesinden belli ediyordu. Sahibi de oda yorgundu. Bu külüstür sahibinin, sahibi de bulunduğu ortamın direği idi. Bunu kendisi de artık çok iyi biliyordu. Fakat o artık direk olmak istemiyordu. Yeterince elinden geleni yapmış, fazlasıyla kendisinden feragat etmişti. Hiçbir şey istemiyordu. Sadede gökyüzü kadar engin ve uzun olmak istiyordu. Bir hüzünlü kırlangıcın kollarında uçarak, ona yol arkadaşlığı yapmasını derdini paylaşmasını istiyordu sadece…

    Yanıtla
    • Hikaye yazarken biraz üstüne düşersen(özenirsen) hatalar giderilir ve ifade biçimin zenginleşir. Başarılar dilerim.

      Yanıtla
  • Araba,geniş bahçeli evin önünde durdu.Arnavut kaldırımlar,kırmızı klasik araba ve gökyüzünün eşsiz maviliği inanılmaz bir uyum içerisindeydi.Sesi duyan kalantor görünümlü adam fütursuzca sandalyesinden kalktı ve bahçe kapısına doğru ilerledi. Kırlangıçlar da yaşlı adamı takip edercesine o yöne doğru uçtu.

    Yanıtla
  • “Hayır!” dedi fütursuzca. “Bu değildi istediğim baba! Bir kuş olmalıydım ben. Bir kuş.. Mesela..” derken gözlerini gökyüzüne çevirdi. Sonra devam etti neşeli sesiyle. “Bir kırlangıç!” Yüzüme vuran rüzgarla irkildiğimi hissettim. Miniğim kuş olmak istiyordu. Kuş olmayı istemesi nedendi peki? Uçup gitmek mi istemişti benden, annesi gibi?.. “Sende baba kırlangıç olursun, her zaman yanımda olacaksın, değil mi baba?” Gözlerime hücum eden yaşları güçlükle içime itmeye çalıştım. Beni de yanında istiyordu miniğim. Ve haklıydı ben daima onun yanında olacaktım. Onunla güçlüydüm. Onunla bir bütündüm.. Onunla göz göze gelebilmek için dizlerimin üzerine çöktüm ve masum gözlerine baktım. “Her zaman.” dedim zar zor gülümseyerek ve sıkıca sarıldım canımın en değerli parçasına.. “Heeey!” dedi minik kollarını boynumdan ayırırken. “Bak baba! Bir otopark. Oyunumuzu oynayalım mı?” Bu oyunu annesi öğretmişti kızımıza. Üç yaşından beri en sevdiği oyundu. Otoparka girerdik ve birimiz tam ortada durup arabaların arasından bir tanesini seçerdi. Diğeri de hangi arabayı seçtiğini bulmaya çalışırdı. Üç hakkımız vardı ve oyunu kazanan kaybedeni gıdıklama şansına
    nail olurdu. Her zaman ki gibi miniğim başladı oyuna. “Seçtim baba. Hadi bul bakalım.” dedi hiç kaybolmayan neşesiyle. Hangisini seçtiğini biliyordum çünkü hep aynı rengi seçerdi. Kırmızı. Sorun şu ki otoparkta üç kırmızı araba vardı. Acaba bu kez hangisini seçmişti? “Imm. Bir düşüneyim..” Gözlerine baktım, kendini fazlasıyla ele veriyordu. Direk olarak beyaz sandalyenin yanındaki kırmızı Mini Cooper markalı arabaya bakıyordu. Tabi ki onun kaybedip üzülmesine izin vermezdim. Hem sonra beni gıdıklaması ve yüzüne yayılan kocaman tebessümü benim hayat ışığım iken onu nasıl yenerdim? “Tamam.” dedim. “Buldum, soldaki mavi.” Minik ellerini ağzında birleştirip kıkırdadı. “Hayır. Bilemedin. İki hakkın kaldı baba. Sanırım yine ben kazanacağım.” İki kez daha yanlış arabayı söyledikten sonra zafer naralarıyla kucağıma koştu. “Gördün mü, yine ben kazandım?” dedi ve kocaman sarıldı bana. Ve bu her şeye değerdi..
    Tüm kaybedişlere hazırdım ben, yeter ki hep böyle gülsün benim miniğim. Hep böyle sarsın kollarını boynuma, hep böyle içten ‘baba’ desin, hep sevsin beni.. Ama içten içe biliyordum, bir gün büyüyecekti.. Peki uçup gitmek ister miydi benden? Annesi gibi..

    Yanıtla
    • Saygılar.. İnsan içindekini dışa vurmak için kullanır bu kelimeleri.. Yoksa neden harfler varoldu ki.. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Gokyüzü gibi olmalı insan; umutla bakana uçsuz bucaksız sadece ufuk çizgilerinin sınırlarını çizdiği bir ülke tadinda. Öyle sebepsiz bulutlarını salmamalı ansızın, gözyaşlarını göstermemeli tanımadan.
    Sapasağlam duramasa da, durmaya çalısmalı hayata karşı, yerçekimine inat, bağrında yeni hayatları vareden kırlangıç yuvaları gibi.
    Yanmalı ağustos sıcağında yanan ekin gibi ve ezilmeli bir araba tekeri gibi dönen değirmen taşı altinda ezilen buğday danesi sayarak kendini.
    Nihayet sallanan sandalyesinde oturup bir kahve bir sigara ve elinde bir kitapla fütursuzca gülümseyerek ölmek istiyorsa tüm acılara karşın.
    Yaşamalı böyle biraz düz biraz in ve biraz çık,
    Ve ölmeli; bedeni kefenli, ruhu açık saçık…

    Yanıtla
    • Bir hikaye şiire dönüştürülmeye çalışılmış. Şiir mi hikaye mi bu seçim zordur. En zoru da şiirdir. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Siz hiç gri bir nisan akşamında, 68 model bir arabanın içinde sevdiğinizin elini tutup gökyüzünde futürsuzca dans eden kırlangıç sürüsünü izlediniz mi? Ve siz, evinizin verandasındaki sallanan sandalyeye oturup sevdiğinizin gözlerinde çay demleyip içtiniz mi?

    Yanıtla
  • Elini sandalyeye koymuştu. Evininin önünden geçen arabaları seyrediyordu. Bir kırlangıç kondu çiçeklerle bezenmiş penceresine. Durup baktı, baktı. Bakarken büyüdü gözbebekleri. Fütursuz olduğu nasıl da belliydi. Adeta göz kırpıyordu. Gökyüzünde böyle güzel varlıklar varken, yağmurun buğusuna kapılıp gitmeye varım sonsuza dek…

    Gece 03:04, kitap yazmaya nasıl içim gidiyor yıllardır. Umarım bir kitabın üstünde adıma denk gelirsiniz bir gün…

    Yanıtla
    • İpek Pınar Merhaba, umutlarınız ölmedikçe kalem susmaz.. Başarılar dilerim. Rabbim yolunuzu açık etsin.

      Yanıtla
  • Sandalyeye oturup geleceği hayal ediyordum. İçimdeki gökyüzü o kadar karmaşıktı ki duygu yüklü kırlangıçlar başka diyarlara göç ediyorlardı. Birden bi araba kapıda belirdi. Fütursuzca düşüncelerime taş atıyordu sanki.. Düşüncelerimi bulaştırdığı yetmiyormuş gibi korkularımı da suyun üstüne çıkartmıştı.

    Yanıtla
    • Harika! Kısa ve net. Karmaşıklık bu kadar güzel olurdu.

      Yanıtla
  • Sıradan bir gün gibiydi bugün de, gökyüzü boğulmuş canlıların soğukluğunu taşıyordu üzerinde. Üşüyordum bu bankta, ısınmak için kollarımı kendime sardığımda fark ettim, kırlangıçların yavrularına yem getirdiğini. O an fark ettim sadece insanlar değil, ruhu olan her canlının bir ailesi olduğunu… O sırada yavaşlayıp duran arabanın camdan dışarı baktığını fark ettim. Bana mı bakıyordu yoksa kırlangıçlara mı bilemedim. Dikkatimi çeken adam kapısını açarak dışarı çıktı. Yavaş yavaş ilerlemeye başladı, ne tarafı gittiğine baktığımda ise balık ekmek satan adamın yanına vardı. Sandalyeyi çekti kendine doğru ve oturdu. O tarafı bakmayı bırakıp fütursuzca kendi önüme kırlangıç ailesine bakmayı sürdürdüm.

    Yanıtla
    • Bir kararsızlık hakim. Yazar fazlasıyla kendisini ele veriyor. Yazmaya ve okumaya devam et. ‘‘…gökyüzü boğulmuş canlıların soğukluğunu taşıyordu üzerinde.’’ / Tebrikler!!!

      Yanıtla
  • Bir zamanlar çok sevdiğim bu şehri düşünerek, iç geçirdim. Heryer de ölüm vardı artık. Sandalyemi pencerenin önüne çektim. Gökyüzünü seyretmeye başladım. Yıllardır süren; yuvalarımızı, şehrimizi, çocuklarımızın gençliğini fütursuzca çalan bu acımasız savaş ne zaman bitecekti? Uzaklardan gelen patlama sesiyle pencereyi açtım, sesin geldiği yöne baktım insanların feryatlarına kırlangıçların gürültüsü katılıyordu. Herkes gibi onlarda korkmuştu. Yapabileceğim bir şeyler olur umuduyla ilk yardım çantamı alıp arabaya atladım.

    Bir anda olmuştu herşey henüz 14 aylık, daha hayata alışamamış küçük Şirin bu kahrolası savaşın ortasında, kimsesiz kalmıştı. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım ağladı, ağladım… Keşke artık ağlamak yok küçüğüm diyebilseydim… Keşke herşey çok güzel olacak, kapanacak yaraların diyebilseydim…

    Yanıtla
    • Tebrikler! Ufak hatalar var; fakat bütünlük bozulmuyor. Okuyucuya verilmek istenen his, okuyucuyla buluşuyor. Yazmaya devam edin.

      Yanıtla
  • Her semtte hatırlanmayı bekleyen tozlu bir araba vardır. Depoya kaldırılmış kırık dökük bir sandalye misali ihtişamlı günlerinden çok uzakta. Bizim terk edilmiş kahramanımız da şimdilerde kırlangıç kuşlarına mesken olmuş durumda. Fütursuzca tadını çıkarıyorlar eski ihtişamlı günlerini bir an bile düşünmeden. Ne gökyüzü ne de bizim terk edilmiş araba mesken olur aslında her yer bizim kırlangıçlara.

    Yanıtla
    • Tebrikler! Şiir yazmayı seven yahut okumayı seven bir yanınız var. Bundan vazgeçmeyin. Hikayeniz de şiir gibi.

      Yanıtla
  • Arabası ile Bermuda üzerinde uçan Azkiel bireylerin ters gittiğinin farkına vardı.Bu gelen ses de neyin nesildir?Umarım sadece bir yıldırımdır!diyerek biraz daha gitti.İrtifa kaybediyordu,neydi bu?Yoksa Tanrıları mı kızdırmıştı ya da denizin kötü ruhu Lakid kendisi ile dalga mı geçiyordu?Bu düşünceler ile cebelleşirken artık b*ktan kaderi ile yüzleşmekten başka çaresi kalmamıştı.Büyük bir gürültü ile arabasıyla birlikte denize çakıldı.Çakilmanın şiddeti ile ön camı harap olmuştu.Ne olacaktı kimsenin bedenini bulamayacağınız bir yerde ölüp gidecek miydi?Evlenirken masmavi gözlerine aşık olduğu güzeller güzeli biricik karısı Elisa’yı hatırladı.Onunla tekrar karşılaşamayacak olmak kalbinde derin endişe uyandırıyordu.Onunla daha fazla hasbihal Edip tartışamayacağını nereden bilebilirdi?Onunla son gecesi olduğunu kim idrak edebilirdi?Artık nefesi tükenmiş,bilinci yitip gitmişti.Oysa Azkiel’in hayali,masmavi serin ve hırçın denizde ölmek yerine,biricik güzeller güzeli Elisa’nın mavi gözlerine bakarak can kollarında can vermekti.

    Bilinci yerine geldiğinde kendisini bir sandalyede oturur vaziyette bulmuştu.Üzerine bastığı yerler küçükken su hortumundan üfürerek yaptığı baloncukları anımsatıyordu.Duvarlar ve sütunlar adets altın gibi sarı renkte ve parlıyordu.Sanırım gerçekten altın diyerek iç geçirdi.Bunlardan daha mühim olan soru aklına takıldı,neredeydi?Acaba burası kitaplarda tasvir edilen cennet miydi?Bilinci biraz daha yerine geldikten sonra ağrıyan kafasını sağa sola çevirebildi.Etrafında bıyıkları uzun,burnu olmayan,gözkapakları içine çökmüş yaratıkları gördü.Yaratık diyordu çünkü onlarda insan ibaresi yoktu.Sanki bir duruşma salonundaydı ve yargılanan da kendisiydi.
    Derken göremediği bir yerden,yüksek bir sesle birisi fütursuzca kendi ismini telaffuz ediyordu.Azkiel KALK!İstemsizce ayağa dikildi.Artık anlamıştı, yargılanıyordu,ama suçu neydi?Yüksek sesi tekrar işitti.Karp içeri gelsin!Büyük bir kapıdan bir yaratık belirdi.İçeriye 1.60 boylarında üzüm bıyıklı birisi girdi.Gördükleri karşısında bir şok daha yaşadı.Bu yaratıkta iki ayaktan hariç,belinden sarkan, kuyruk gibi uzun bir uzvun ucunda bir de yüzgeci vardı.Artık anladı kendisi ölmemişti ve denizin altında yargılanıyordu.Tekrar düşünüyordu.O çok sevdiği gökyüzünü göremeyecek miydi?Elisa ile oturdukları güzel ve haşmetli ağacın altında kırlangıç ötüşmelerini dinleyemeyecek miydi? Derken Karp konuştu…

    Bir saatte bu kadar kurgu yapabildim ve ilk defa yazıyorum.Lütfen hatalarını söyleyip yorumlayınız. Teşekkürler!

    Yanıtla
    • Lanet oto klavyenin azizliği ne uğramışım lütfen mazur görünüz.

      Yanıtla
  • Düzenlenmiş halidir.

    Arabası ile Bermuda üzerinde uçan Azkiel birşeylerin ters gittiğinin farkına vardı.Bu gelen ses de neyin nesiydi?Umarım sadece bir yıldırımdır!diyerek biraz daha gitti.İrtifa kaybediyordu,neydi bu?Yoksa Tanrıları mı kızdırmıştı ya da denizin kötü ruhu Lakid kendisi ile dalga mı geçiyordu?Bu düşünceler ile cebelleşirken artık b*ktan kaderi ile yüzleşmekten başka çaresi kalmamıştı.Büyük bir gürültü ile arabasıyla birlikte denize çakıldı.Çakilmanın şiddeti ile ön camı harap olmuştu.Ne olacaktı kimsenin bedenini bulamayacağı bir yerde ölüp gidecek miydi?Evlenirken masmavi gözlerine aşık olduğu güzeller güzeli biricik karısı Elisa’yı hatırladı.Onunla tekrar karşılaşamayacak olmak kalbinde derin endişe uyandırıyordu.Onunla daha fazla hasbihal Edip tartışamayacağını nereden bilebilirdi?Onunla son gecesi olduğunu kim idrak edebilirdi?Artık nefesi tükenmiş,bilinci yitip gitmişti.Oysa Azkiel’in hayali,masmavi serin ve hırçın denizde ölmek yerine,biricik güzeller güzeli Elisa’nın mavi gözlerine bakarak onun kollarında can vermekti.

    Bilinci yerine geldiğinde kendisini bir sandalyede oturur vaziyette bulmuştu.Üzerine bastığı yerler küçükken su hortumuyla üfürerek yaptığı baloncukları anımsatıyordu.Duvarlar ve sütunlar adeta altın gibi sarı renkte ve parlıyordu.Sanırım gerçekten altın diyerek iç geçirdi.Bunlardan daha mühim olan soru aklına takıldı,neredeydi?Acaba burası kitaplarda tasvir edilen cennet miydi?Bilinci biraz daha yerine geldikten sonra ağrıyan kafasını sağa sola çevirebildi.Etrafında bıyıkları uzun,burnu olmayan,gözkapakları içine çökmüş yaratıkları gördü.Yaratık diyordu çünkü onlarda insan ibaresi yoktu.Sanki bir duruşma salonundaydı ve yargılanan da kendisiydi.
    Derken göremediği bir yerden,yüksek bir sesle birisi fütursuzca kendi ismini telaffuz ediyordu.Azkiel KALK!İstemsizce ayağa dikildi.Artık anlamıştı, yargılanıyordu,ama suçu neydi?Yüksek sesi tekrar işitti.Karp içeri gelsin!Büyük  kapıdan bir yaratık belirdi.İçeriye 1.60 boylarında uzun bıyıklı birisi girdi.Gördükleri karşısında bir şok daha yaşadı.Bu yaratıkta  iki ayaktan hariç,belinden sarkan, kuyruk gibi uzun bir uzvun ucunda bir de yüzgeci vardı.Artık anladı kendisi ölmemişti ve denizin altında yargılanıyordu.Tekrar düşünüyordu.O çok sevdiği gökyüzünü göremeyecek miydi?Elisa ile oturdukları güzel ve haşmetli ağacın altında kırlangıç ötüşmelerini dinleyemeyecek miydi? Derken Karp konuştu…

    Yanıtla
    • Tebrikler değerli yazar, fantastik bir yazar olma yolunda atılan ilk adıma şahit oldum. Ayrıca, aklımda nedense bir fantastik komedi canlandı. Eğer dediğin doğruysa ilke göre kesinlikle kötü değil. Hayal gücünün değerine şükret. Hayal gücünün bilinciyle yazmaktan vazgeçme! Yaşadıkların, okudukların veya izlediklerin seni beslemeye devam edecektir. Son olarak, çabalamaya devam et. Sevgiler..

      Yanıtla
  • Gökyüzü fütursuzca kırlangıç sandalye araba

    Yanıtla
  • insan kendini nasıl hisseder ?
    ruhun nasıl olduğunu anlamak yetmez bazen kendini hissetmeye kendini hissetmek aslında basit ama anlaması zor bir duygu kendini hissedebilmek için önce ne olduğunu anlamak gerek mesela soruyorum ben neyim kendimi hissetmek için önce ne olduğumu anlamam gerek kalbimizin nasıl attığını hissetmek gerek ama bu yetmez kalbimiz hissiz gibi atsada insan olduğumuzu bilmek gerek işte bunu anlamak güç ister insan olduğunu kalbinin nasıl attığını hissedersen kendini hissetmiş olursun.

    Yanıtla
    • Bir yazarın iç fırtınası mı? Bilemiyorum. Bu olsa olsa deneme olurdu.

      Yanıtla
  • O gün gökyüzü alabildiğine maviydi. Tıpkı gözlerin gibi. Sandalyemde oturmuş gökyüzüne bakıyordum. Gözlerin sandığım gökyüzüne. Aniden başımı salladım fütursuzca. İzin veremezdim artık bendeki varlığına. Biliyordum, gitmeliydim buralardan. Bir arabam olsa da olmasa da…

    Yanıtla
    • Bu gerçekten iyiydi. Yazmaya devam etmelisin. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Pîr uyanır uyanmaz ,karşısında duvara çivilenen saate göz attı. Akrep ;Yelkovanin bir tur fazla attığını gösteriyor. Buda Pîr”in diğer günlere göre bir saat geç uyanmış olduğunun anlamına geliyordu. Pîr yataktan çıktı. üstünden pijamalarını çıkartip şalvarını, gömleğini ve yeleğini giydi. Odada onun dışında başkasının yaşadığına dair en ufak bir ses ve siluet yoktu. Askıda asılı duran fistan ve tülbentler bir kadının onun hayatında olduğunun yada hayatından geçtiğinin tek görünen kanıtlarıydı. Mevsimlerden ilkbahar, ama yine sabahları hava biraz soğuk olurdu, Pîr ceketini sırtına atıp her sabah ki gibi fırından ekmek almak için kendini evden koca bahçeye attı. Bekçi, raylı demir kapıyı patronun arabasının geçmesi için açıyordu. Patron onlara yetişen Pîr’i görmüş olacak ki camı indirdi. ”Günaydın, Pîr arabaya atla seni fırınının orada indirelim” diye teklifte bulundu. ”Sağol Beyim gideceğim yer iki adımlık uzaklıkta hiç gerek yok’ ” diye teklifi geri çevirdi Pîr . ”Iş yoğunluğundan ve hafta sonu davetiyeler yüzünden eskisi gibi sohbet edemiyoruz, kaçak çayın hazır olsun, bu hafta sonu bir planım yok, ona göre ” diyerek gülümsedi patron. ”Çay şimdiden hazır Bey ” diye gülümsemeyle karşılık verdi Pîr, ”Anlaştık ,görüşürüz o zaman” diyip, gitmek için şoföre talimat verdi patron. Araba, içerden çıktıktan sonra, Pîr de yoluna devam etti. İşlek caddelerin bulunduğu yere geldiğinde bir anlığına durdu ,çevreyi ve insanları seyredip düşüncelere daldı. ”Burda herkes neden bu kadar aceleci. İnsanlar sadece birbirlerine çarpmamak için kendilerini kenara çekme dışında kimse kimsenin farkında ve umrunda değil sanki. Modern yaşam dedikleri şey bu mu? Beton, gürültü,telaş… kendilerine kurdukları bu beton dünya bir hapisaneden farksız ve insanlar birbirlerine yabancı..Şu karşıda, kadının elinde tuttuğu çocuğun acaba hiç ayakları çıplak olarak değmiş mi toprağa çimene, yada dışarda arkadaşlarıyla terleye terleye koşup oynama keyfini tatmış mı ? ” O esnada , bir dilenci çocuk Pîr’in karşısında dikilip ”Amca Allah rızası için ekmek parası” deyişiyle, Pîr daldığı düşünceden çıktı. ”Ekmek parası” fırından ekmek alacaktı onu hatırlattı. ”Işte bu da buranın kanayan başka tarafı, bir kesim zenginlik içinde boğulurken, bir diğer kesimde aç sefil” diye içinden geçirdi. Pîr, cebinden ekmek alacak parayı ayırtıp geri kalanın hepsini dilenen çocuğun avucuna sıkıştırıp başını okşadı, ve hiç birşey demeden gitti. Dilenen çocuk eline bu kadar para koyan birinin arkasından şaşkın şaşkın bakmakla kaldı. Ve bu kadar parayı sadece bir kişiden almaya alışık olmadığı gibi, ona göre o tuhaf giyinişli adamdan bu kadar fazlasını beklemiyordu, Çocuk daha şaşkınlığın verdiği sersemlikten çıkmadan, parayı cebine koyup sevinçle uzaklaştı ordan.
    Fırında çalışan eleman, önce gelenlerin ekmeklerini poşete koymakla meşguldü, sıra Pîre geldi ”kolay gelsin genç ” dedi, ”sağol amca” diye karşılık verdi eleman Pîr’e. ” Beş ekmek alayım” dedi Pîr, eleman poşete sıkıştırdığı ekmekleri Pîr’e uzattı, Pîr de parayı verip evin yolunu tuttu. Geç uyandığı gibi birazda sokakta oyalanmıştı, bu sefer hiç oyalanmadan eve gitti. Kapıyı açıp içeri geçti. Berfo kahvaltıyı hazırlamış Pîr’i bekliyordu. ”Nerde kaldın Pîr’im, en son uyuyordun. Bende çaydanı tüpün üstüne koydum, tavukların yemini verip dışarı saldım tavukları, sonra eve geldim yoktun, normalde fırına gittiğinde erken gelirdin. ”Doğru, biraz dolandım sadece Berfom.” Diye cevapladı. ”Pîr’im az önce Hanım haber yolladı, misafirleri gelecekmiş, benim yaptığım yemeklerden misafirlerine yapmamı rica etti, , kahvaltıdan sonra Hanım’lara geçecem haberin olsun” diyerek Berfo tekrar kelâmı devraldı, zaten Pîr’in bu sabah hiç konuşası yoktu. Pîr’de sadece ”Tamam” demekle yetindi.
    Pîr kahvaltıdan sonra bahçeye geçti, bostan ekmek için daha önce hazırlamış olduğu yere sebze fideleri ekti ve bir çocuğa eliyle su verir gibi hepsini eline koyduğu suyla teker teker üç kez aralıklarla suladı,
    Pîr, bu şehrin çekinmezliğinden korunmak için bu bahçeyi sığınak olarak görüyordu, ”Bu bahçe de olmasa biterdim bu kentte” diyordu kendi tabiriyle.
    saat gecenin üçü civarlarında, Pîr yatakta dolanıp duruyor, bir türlü uykuya dalamıyordu, yataktan çıktı. Sanki oda havasız kalmış ışığı yaksa havasız olan odaya hava dolacak da daha rahat nefes alıp sıkıntısı geçecekti. Ama yanan lambada Pîr’in derdine çare olmadı. Üstüne ceketini attıp bahçeye çıktı, bahçede bulunan sandalyede oturmaya yeltendi, ama yok sandalyede oturmaktan vazgeçti, yere bağdaş kurup oturdu, ceketinin cebinden ”duygu kutusu” dediği tabakasını çıkartıp, kutudan bir cigara sarıp fütursuzca tüttürdü. Ardından gökyüzüne doğru başını kaldırıp yıldızları seyre dalmak istedi, gökyüzüne baktı ama köydeyken gökyüzüne baktığında gördüğü yıldız kalabalığı yoktu, tek tük yıldız var, onlarda çok sönük gözüküyordu. ” Işık normalde karanlıkta olan şeyleri aydınlatıp görmemizi sağlarken burda yıldızları kaybettiriyor, görmemize engel oluyor. kentlerin ışıkları da bir tuhaf, insanların tavrı gibi bir çok şeyi görmezden geliyor” diye iç çekti. Zoraki göç ettiği bu kent boğuyordu onu ”Şimdi köyde olmak vardı , çocukların toza dumana aldırmadan, arabaların arkasında neşeyle koşması gibi, sabahın ilk ışıklarıyla dağ ova demeden günün son ışıklarına kadar dolanmak vardı” diyerek hayallere daldı.
    Pîr gözlerini açtığında sabah olmuş. Gece hayaller deryasında yüzerken uykuya dalmıştı. Bir kırlangıç da Pîr’in gece üstünde oturmaya tenezzül etmediği sandalyesine konmuş. Pîr’in ordaki varlığına aldırış etmeyip uçmadığı gibi adeta Pîr’in dışarda sabahlamasını mükâfatlandırırcasına keyifle ötüyordu. Pîr gece dışarda yatarken yediği soğuğu ve bedeninin uyuştuğunun daha farkına varmadan içine umut yüzünde de gülümseme belirlendi. ”Hoşgeldin doğa, betona inat hoşgeldin” diyerek ,sevinçle karşıladı sandalyesine konan kuşu…
    Ahmet Yaşar

    Yanıtla
    • Gerçekten başarılı. Yazım ve imla hatalarını saymazsak; zaten bariz büyük bir hata görünmüyor. Siz yazmaya devam etmelisiniz. Tebrikler! Okudukça okumak ve düşündürmek..

      Yanıtla
  • Bir eleştiri yapılmayacak kadar kötü mü ? Merak ettim doğrusu…Bu yorumumu yayınlamayın lütfen…

    Yanıtla
    • Eleştiri demeyelim de destek diyelim. Sevgilerimle..

      Yanıtla
  • Leyla henüz sekiz yaşında ama özlemleri onu gökyüzü kadar büyütmüştü.
    Oturduğu sandalyesinden öfke ile fırlayıp kendisini sokağa attı. Koşar adımlarlaö arabaların arasından süzülerek ilerliyordu.
    Ne korna sesleri, ne de insan bakışları onu ilgilendirmiyordu. Böyle futursüzca nereye gidiyordu ?
    Bir an durakladı ve sandalyesinde oturan, çiçek satan amcaya yaklaştı.
    Cebindeki demir paraları uzatarak, bir gül satın aldı ve yoluna devam etti.
    Annesinin mezarına gelmişti. Gülün kokusunu içine çekerken birden, bir çığlık duydu.
    Korku ve Endişe ile sesin geldiği yöne doğru baktı.
    Gözüne, gagasında çamur olan, kuşların efendisi bir kırlangıç çarptı. Gördüğü bu manzara karşısında hayrete düşen küçük kız, gülü mezara bırakıp, sessizce oradan uzaklaştı.

    Yanıtla
      • Eylül o gün servisi kaçırdığı için iş yerine arabayla gidiyordu. İşe geç kalması kesinlikle onun suçuydu. Dün gece arkadaşlarıyla barda takılırken erkenden eve dönmeliydi ama o ne yapmıştı? Dönmeyip sarhoş olmuştu.
        Sabah ise kafasını yastığa mıhlanmış hâlde olduğunu fark edince herkese söve söve kalktı, duşunu aldı ve giyindi. Geç kalmıştı işte. Arabayı çalıştırdı ve hızlandırdı. “Tanrım, bugün gökyüzü ne kadar aydınlık, başım çatlıyor.” diye gökyüzüne kızmaya hazırlanırken bir gürültü koptu. Boş yolda bir şeye çarpmıştı. Arabadan indi ve tampona baktı. Kırmızı kan lekeleri vardı. Bir kırlangıca çarpmıştı. “Hayır, hayır, ben ne yaptım?” dedi ama iş işten geçmişti. Yapacağı bir şey yoktu. Kırlangıç ölmüştü. Arabaya bindi ve kırlangıcın yanından dolandı. Elleri titriyordu.
        İş yerine vardığında kendini sandalyesine attı ve ellerini yüzüne kapatıp düşünmeye başladı. Çok fütursuzca davranıyordu. Alkol bütün kötülüklerin başını çekiyordu. Alkolü hayatından çıkarmalıydı.

        Yanıtla
  • Fütursuzca bana bakıyordu aldatan sanki benmişim gibi. Soğuk rüzgarlar esiyordu artık aramızda, kırlangıç gibi artık onunda göçme vakti gelmişti gidicekti. Usulca yaklaştı kollarımdan tuttu ve bana hiç açıklama gereği duymadan tek bir kelime ile elveda dedi. Arabasına binip uzaklaştı benden. Sandalyeye pinekledim aniden. Bilmiyorum kac saat oturup kalmışım. Üzerime yağmur taneleri dökülüyordu. Başımı kaldırdıgimda gökyüzü kara bulutlarını çekmiş üzerime, buram buram hava yanlızlık kokuyordu artık.

    Yanıtla
    • Başlangıç güzel, hikaye yazmaya devam etmelisin. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Uyandığımda sandalyenin üzerindeydim gece orada kalmışım botnum iyice tutulmuştu. Fütursuzca bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Çünkü arabamı gördüm ve biri dikiz aynamı kırmıştı. Gökyüzüne baktım ve dedim ki Allah’ım bugün beni iyi sınıyorsun inşallah bu sınavını geçebilirim. Arabama bindim ve onu yaptırmaya gidiyordum ki bir evin çatısına yuva yapmış bir kırlangıcın yavrularını beslediğini gördüm çok zor olmalıydı .Ben ise bir kaç sebebten hemen sinirleniyordum o kırlangıcın yerinde olsam ne yapardım ? …

    Yanıtla
    • Bahane üretmeden yazmaya devam etmelisin. Yazılarında ani tepkiler verebilirsin. Okuyucuyu yakalama hissi var. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Uyandığımda sandalyenin üzerindeydim gece orada kalmışım boynum iyice tutulmuştu. Fütursuzca bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Çünkü arabamı gördüm ve biri dikiz aynamı kırmıştı. Gökyüzüne baktım ve dedim ki Allah’ım bugün beni iyi sınıyorsun inşallah bu sınavını geçebilirim. Arabama bindim ve onu yaptırmaya gidiyordum ki bir evin çatısına yuva yapmış bir kırlangıcın yavrularını beslediğini gördüm çok zor olmalıydı .Ben ise bir kaç sebebten hemen sinirleniyordum o kırlangıcın yerinde olsam ne yapardım ? …

    Yanıtla
  • Yüzümü gökyüzünün derin mavisine döndüm,hayallerime daldim.Yine o geldi aklima.Kalbimi fütursuz bir sanci sardi.Unutmak istedim o karşımda dimdik duran hayali.Unutmak , yakmak istedim anılarımızı. O anda bir simitçinin sesiyle kendime geldim.Sahilin hemen kiyisina tezgahini kurdu,sandalyedini çekti , oturdu.Beklemeye başladi.Belli ki yaşı daha küçüktü ,etrafa mahzun mahzun bakıyordu.Daha fazla dayanamadım.Gittim yanina .Dedim ki “sen böyle oturarak satamazsın bunlaeı,biraz bağırman gerek,etrafta dolaşman gerek.” Yüzüme baktı.”Zaten akşam oldu.Birazdan giderim,dinlenmek için oturdum” dedi.Uzaklaştım.Uzaklşırken yırtık ayakkabılarını gördüm.İçimi fütursuz bir acı kapladı.Yine dönüp oturdum o banka ,biraz daha izledim etrafı.Denizi,güneşin batışini , kırlangıçları…Rüzgarı hissettim ta içime kadar , ta içime kadar çektim.Şimdi tastamamdım işte .Ben ,deniz,rüzgar,güneş…daha ne olsun ki? Saatime baktım geç olmuştu.Daha eve gidip buzim ufakliği annesine bırakacaktim.O da haklıydi tabii.Annesiyle ayrıldığımızdan beri doğru düzgün ne oynadığını ne yemek yediğini ne de güldüğünü gördüm.Küçüktü daha ama anlıyordu.Neyse,bindim arabama radyoyu açtım ,en sevdiğim şarkı,burnumda papatya kokusu,bir de sigara yaktım artık demeyin keyfime.

    Pek emin değilim ama sizce olur mu benden?

    Yanıtla
    • Bu kadar yazı yazdıktan sonra benden olur mu, diye sormanız şunu gösteriyor: Kendinize güveniniz eksik. Bence güvenmelisin kendine. Tebrikler!

      Yanıtla
  • Kader; sarı saçlı,mavi gözlü guzel bir bayandi. Birçok kez aynı otobüste karşılaşıp ben işe giderdim. Kader üniversiteye giderdi. Birçok kez aynı durakta beraber binmemize rağmen,beni hiç fark etmedi. Elinde kitabi ile sürekli otobüse biner ve kitabını okur,sağa sola bakmazdı. Bir gün iş sebebiyle iş yerinden erken çıkmıştım. Halk otobüsüne bindiğimde; dünyalar güzeli, prenses, sarı saçlı, mavi gözlü kader de vardı. Gözlerimi her zaman ki gibi Kader’den ayırmadım. İlk defa Kader’e baktığımı fark edince minik bir tebessüm ile gülümsedi. Ve tekrar dışarıyı seyir etti. Gideceğim yeri geçememe rağmen, otobüsten inmedim. İki durak sonra Kader otobüsten indi. Bende hemen arkasından indim. Ana yolda arabalar hızlı bir şekilde geçtikleri için gürültü oluşuyordu. Kader sahil kenarına doğru yürüdü. Bende ilk defa cesaretimi toplayıp Kader ile konuşmak için, hızlanıp Kader’e yetişmeye çalıştım. Sahilde masaların birinde sandelyesini çekip oturdu. İzin isteyip masasına oturdum. Konuşmaya çalıştım çok ama mutsuz ve gözleri doluydu. Ben daha konuşmadan, şu kırlangıçları görüyor musun? diye sordu. Bende evet görüyorum dedim. Denizin üzerinde bulunan sinekleri nasıl avlayarak yediklerini fark ettin mi? diye sordu. Dikkati bakınca fark ettiğimi söyledim. Kendini bilmez ve sevmesini bilmeyen erkekler bu kırlangıçları gibi , güzel gördüğü kızların kalplerini her zaman böyle yediklerini söyledi ve ekledi. Fütursuzca kalp kıran erkeklerden Allah bir gün hesap soracak diye kendimi teselli ediyorum dedi. O gün Kader’in sevdiğinden ayrıldığını fark ettim. Bende yaralı bir kalpte olmak istemem. Çünkü kolay kolay bir daha güvenemezler. Ama izin verirsen bu güzel yüzün tekrar mutlu olmasına sebep olmak isterim dedim. Ve dakikalarca Gökyüzüne baktıktan sonra gözlerimin içine bakarak cevap verdi. Ne söyleyeceğini merak ediyordum. Elim ayağım titriyordu. Uzun oldu. Devamını yazmasam. Ama eğer isteyen olursa yorumun altına devam ederim. Saygılarımla sayın okuyucular.

    Yanıtla
    • Yine her zamanki gittiğimiz çay bahçesine gitmek için yola çıkmıştım.Saat buluşma saatimizden bir saat erkendi.Yine hep olduğu gibi heyecandan evden erken çıkmıştım.O kadar hızlı gelmiştim ki saçlarımın rüzgarda dağıldığını bile farketmemiştim.Hemen çay bahçesindeki lavobaya gidip saçımı,üstümü, başımı düzelttim.Bana yakıştırdığı kırmızı ruju da ihmal etmemiştim.Gözlerimle çay bahçesini süzdüm.Ağaçların altında boş bir masa gördüm ve hemen gidip sandalyeye oturup onu beklemeye başladım.Karnım ağrımaya başlamıştı.Hep böyle olurdu zaten heyecandan sürekli karnım ağrırdı.Rahatlamak için garsondan çay istedim.Kafamı gökyüzüne bakmak için hafif kaldırdım ve derin bir nefes aldım.Rahatlamam lazımdı.Gökyüzü beni hep rahatlatırdı.Ağaçlara yakın olduğum için ağaçtaki kırlangıçların sesi de geliyordu.Rüzgarla sesleri birbirine karışıp bir ritim oluşmuştu.Bir yandan çayımı yudumluyor bir yandan da bu güzel ritimi dinliyordum.Rahatlamıştım.Etrafı seyretmeye başladım.Arabasını gördüm ve sonra da onu.Yaklaşıyordu bana doğru.Heyecanlanmıştım yine.Yüzünde garip bir ifade vardı korkmaya başlamıştım.Sarıldı ve tam karşıma oturdu.Bir şeyler olmuş belliydi.Çay ister misin diye sordum.İstemedi.Halbuki benle çay içmeyi hep severdi.Ama şimdi sanki fütursuzca davranıyordu ya da bana öyle gelmişti.Biraz etrafı seyredip gözlerime baktı.Ben yapamıyorum Yağmur özür dilerim hoşçakal diyip ayağa kalkıp gitti.Ben yapamıyorum hoşçakal..Kafamda sürekli bu ses yankılandı.Ben yapamıyorum hoşçakal…
      *İlk deneyimim olmuş mu?

      Yanıtla
  • Sandalyeme oturmuş gökyüzünü izliyordum balkonda fütursuzca, birden tanimadigim bir ses ile irkildim. Arabadan kafasını uzatmış, radyoda kus sesleri , sende benim kırlangıcım ol gidelim bilinmeyene ….

    Yanıtla
  • biz seninle bir çift el tek kalp olacaktık hayallerimize birlikte yol alacaktık gönül kuşumuzu göklere salacaktık ömrümüzce aşkımızı haykıracaktık şimdi birbirimize iki yabancımı olacağız

    Yanıtla
  • Bir gün sandalyem’de oturmuş ; derin düşüncelere dalmıştım.bir kaç yıl önce yaşadıklarım aklıma gelmişti. Araba kullanmayı öğrendiğim ilk gündü.Ehliyetimi aldıktan sonra; Babam en sevdigim arabayı almıştı. Çok sevinçliydim , ta ki dengemi kaybedip ailemi kaza da kaybedene dek. kendimi suçlu hissediyordum . Hava sisli gökyüzü ahengini kaybetmiş fütursuzca esen siddetli rüzgar , penceremde seslenen kırlangıç bilemezdim seslerin beni mutlu edeceğini umudum ilhamım olacağını …

    Yanıtla
  • İlerde yazacağım kitabın ilk satırları olucak belki bunlar. Benim için çok kıymetli. Aslında devamı var. Ama şimdilik bu kadar paylaşmak istedim. Umarım okursunuz ve bir dönüş sağlarsınız. Sadece kitap yazmış olmak için değil de üzerine romanlar yazılacak bir hayatım olduğu için yazmak istiyorum. Kitap okumak kadar okutmak istiyorum.

    Bir haziran sabahıydı. Uyandığımda başıma geleceklerden habersiz futursuz bir mutluluk vardı içimde. Her sabah olduğu gibi önce balkona koştum. Güneş henüz doğmamıştı. Gökyüzü alacakaranlık, sokaklar ıssız.. Bi huzur vardı içimde maziden kalan.. Ve birden sessizliği bozan kırlangıçların cıvıltısı ilişti kulağıma. Bu gün herşey başka güzeldi sanki yada ben öyle görmek istiyordum.
    Etrafa yayılan müthiş bir koku vardı mutfakta, beni bekleyen kahvenin kokusu. Sabah saat 5, elimde bir fincan kahve, oturmuşum köşedeki sandalyeye izliyorum huzuru.. Çok geçmedi tabi bu halin bozulması içeriden gelen alarm sesi kendime getirdi beni. Koştum, susturmak istedim bu anı bozan sesi. Telefonu elime aldım. Elim ermedi kapatma tuşuna. Gözüm ekranda duran o mesaja kilitlenip kaldı sanki. Nefes alamadım beynim, kalbim, zaman hepsi durmuş gibiydi.
    -Merhaba.
    Bi merhaba insanı bu kadar etkileye bilir miydi? Aslında etkileyen mesajın içeriği değil göndereniydi. Evet o yazmıştı tam 5 yıl sonra.. Nerden çıkmıştı şimdi? Beni nasıl bulmuştu.? Kendime gelir gelmez cevapladım.
    -Merhaba.
    – Tanıdın mı beni?
    – Evet. Tanıdım.
    – Şimdi merak ediyorsun tabi bunca yıl sonra nereden buldu beni diye.
    – Nereden (neden) buldun.?
    – Geçen gün işten eve dönüyordum arabayla trafikte sıkışmış kalmıştım. Radyoda tesadüfen bizim şarkımız çıktı. İlk önce kapatmak istedim ama elim ermedi. Sesini biraz daha açtım . 5 yıl boyunca hiç dinlememiştim. Garip ki sözlerini hiç unutmamışım.
    ‘ Hiç sevmedim kimseyi senin kadar.
    Yüreğim yanmadı hiç bu kadar.
    Yok söylemeden olmaz ben sana AŞIĞIM’
    Gözlerim doldu. Dayanamadım, seni bulmalı ve son kez de olsa görmeliyim dedim kendime. Araştırdım, kolay olmadı ama buldum sonunda ‘ inci tanem’.
    Cevap veremedim. Ben artık o deli dolu gençkız değilim. Bir anneyim, bir eş. Mutlu bir ailem var benim. Ve kalbime gömdüğüm aşk var. Olduğum yere yıkıp kalmışım. Gözümü hastanede açtım. Baş ucumda eşim endişeli gözlerle elimi tutmuş uyanmamı bekliyor.

    Yanıtla
    • Yazım hatalarını bir kenara koyarsak; aslında siz bir yazar’sınız. Ve yazdıkça daha da iyi olacaksınız. Tek yapmanız gereken okuyucu sıkmadan hikayenin içine çekebilmek. Her okur bir iz bulmalı; zaten bunu başarabilmek tüm mesele. Tebrikler! Saygılarımla..

      Yanıtla
  • Bir bilenin yorumuna ihtiyacım var. İçim doldu taşıyor tutamıyorum dökülüyor. Yazmak istiyorum ama öyle boş karalamalar için değil. Benim derdim başkasına deva olsun istiyorum. Yaşamasın kimse böylesine bir hayat. Aslında pek bilgim yok ne imla kuralı bilirim nede noktayı koyacağım yeri. Sadece içimdeki bu denizi okyanusa dökmek istiyorum. Sizce bu kadar bilinmezlik ile binmelimiyim o gemiye?

    Yanıtla
    • Yaşanmışlıklar da birçok bilgi barındırır, yeterki en doğru şekilde aktarabilin o yaşanmışlıkları. Saygılarımla..

      Yanıtla
  • “Bu sene kırlangıçları görmedim!” dedi. Uyandıklarından beri ilk cümlesiydi, ses telleri açılmamış sesi boğuk çıkmıştı. Aysel konuşurken bir sohbet başlatmayı amaçlamamıştı. Kahvaltı masasında karşısında oturan kocası elindeki gazeteye dalmış Aysel’in sesini duymuş ve onaylayan hafif bir mırıltı dışında tek bir mimiğini dahi oynatmamıştı.
    Aysel halen kocasının arkasındaki pencereden görünen gökyüzündeki gri bulutlara bakarken sonbahar bulutları diye düşündü, mavi gözleri hafifçe buğulandı. Konuşmanın başını ve sonunu kafasında hızlıca tamamlarken kahvaltılıkları alıp mutfağa yöneldi.
    Ekrem, onun kırlangıçları sonbaharla ilişkilendirdiğini sonbaharda geldi diye başlayan havadan sudan bir sohbetin ki bu sohbetler uzun yıllar evliliklerini ayakta tutmuştu küçük bir hatırasını hatırladığını anlamıştı, Aysel biliyordu. Hızlıca buzdolabının kapağını kapatıp tekrar odaya döndü elindeki tabaklarla mutfağa tekrar yönelirken araba kornasını duydu. 5 numarada oturan kazulet kadının oğlunun servisiydi, çocuk her gün geç kaldığından korna sesiyle küçüğün merdivenlerden koşuşturması sabah rutinlerinden biri haline gelmişti, yine de sinir bozucuydu.
    Bulaşıkları daha sonra yıkamak için lavaboya bırakıp eline cezveyi aldı sade türk kahvesi için bir tanede fincan takımı çıkardı. Ekrem kahvesini her zaman kahvaltıdan hemen sonra içerdi Aysel ise bir saat kadar sonra hatta bazen de içmezdi ama Ekrem her gün mutlaka saat dokuz olmadan içmeliydi kahvesini. Aysel bir tek bu konuda kırk yıllık kocasına uyum sağlamamıştı ve nedenini bilmiyordu. İlk evlendiklerinde Aysel yemeğin tuzundan koltuk takımının rengine kadar her konuda Ekrem’le aynı fikirdeydi ya da Ekrem’in fikri vardı Aysel’in hiçbir fikri yoktu ama sonuçta Ekrem’in fikri ikisinin fikri olduğuna göre Aysel’inde fikri oluyordu. Zamanla olmamıştı baştan beri böyleydi Aysel de öylece kabullenmişti belki de kolayına gelmişti bunu hiç düşünmemişti. Aysel hiçbir zaman öyle derin düşünmeyi sevmezdi günlük rutinler ve gereklilikler onun için yeterde artardı çok da abartmaya gerek yoktu.
    Mutfağı toparlayıp yatakları yaptıktan sonra diğer işlere başlamadan önce Aysel de tek başına içiyordu bol şekerli kahvesini. Fincanın yanında çikolata ya da lokumda koyuyor en sevdiği pencerenin önüne kuruluyordu böylece kahvesini ağır ağır yudumlarken, sokağın karşısındaki parka gelip geçenlere bakarak koltuğun ve elleriyle işlediği kırlentlerin rahatlığıyla keyif yapıyordu. Ekrem’in yemek masasında sandalye tepesinde içtiği kahveden ne keyif aldığını asla anlamamıştı.
    Mutfakta yıkanan bulaşığın sesi gelirken Ekrem kahvesini bitirip oturduğu yerden doğruldu, ne yapacağını düşünür gibi bir an oyalandı. Daha gençken eşine yardım etmek için fincanı mutfağa götürür eline sağlık derdi ama uzun zamandır bunu yapmamıştı o samimiyeti yitireli çok olmuştu bu neden aklına gelmişti ki şimdi? Gözlüğü ve gazete çoktan masanın üzerindeydi uzandı fincanın tabağından tutup sakince mutfağa doğru yürüdü ve tezgahın üzerine bıraktı dönerken eline sağlık dedi. Aysel ses tonundaki gerginliği duymuş anlamıştı fütursuzca afiyet olsun diyerek sabunlu eliyle fincana uzandı.
    Ayak sesleri uzaklaşırken hafif bir cıvıltı duydu başını kahvaltıdan kalan kırıntıları bıraktığı pencereye çevirdi. İki kumru kahvaltı için uğramış gibi görünüyordu işine geri dönerken yılların verdiği alışkanlıkla bir şarkı mırıldanmaya başladı bir taraftan da bugün günlerden neydi diye düşündü, neyse kahvesini içerken Ekrem’e sorardı bugün salıysa yarın doktor randevusu vardı unutmamalıydı.

    Yanıtla
  • Gökyüzünü kaplayıp kükreyen bulutların, yeri damlacıklarla çiselediği bir sabahtı.Toprak her tanecikle buluştuğunda, anne kokusu gibi yeryüzünü kaplayıp,bütün canlıları bağrına basıyordu.Heyecanlı bir o kadar da mutlu olduğum andı.Sandalyeyi kaptığım gibi kapılardan kaçarcasına,merdivenlerden uçarcasına kendimi üst kattaki balkona attım. Dakikalarca , saatlerce ,fütursuzca izlemek istiyordum olup biteni .Toprak kokusunu derinden çekip ,yağmurun sesini dinledim.Tanecikleri izledim o gökten süzülüp ardı arkası bitmeyen…İnsanlar yağmurdan kaçışırken,ağaçların yaprakları ritme uyuyor,kırlangıç kuşları ,elektrik tellerine sıra sıra dizilip mola veriyorlardı.Çimenler buluştuğu damlacıklarla dans ediyor,çiçekler sanki birilerini selamlıyordu.Hele birde börtü böcek saklambaç oynarken,bahçede duran el arabasının kasasına biriken suda yıkanan serçelerin birbirine çıkışmaları varya!Çocuk gibilerdi.Bu anı doya doya yaşıyorlardı.Sadece biz insanların değil,tüm canlıların beklediği andı sanki…

    Yanıtla
  • sabah penceresine yakın olan ağaçlarda kırlangıçların cıvıldayan sesleriyle uyandı. yatağından fırlayıp balkona gitti. bir süre sandalyenin üzerine oturup kırlangıçların cıvıldayan sesi eşliğinde gökyüzünü izledi. sonra üstünü giyinip arabasına fütursuzca binip iş yerinin yollunu tuttu…

    Yanıtla
  • Her sabah birbirinin aynisiydi.Saat 8 de uyanır arabasına biner küçük umudunun yanına kosardi.Minik bedenini ele geçiren o hastalık yüzünden güçsüz düşen ama umudunu bir an olsun yitirmeyen Oguz’un yanına…Oğuz her seyden umudunu kesen bu aksi ve huysuz adamın çakıl taşlariyla bezeli hayatina bir soluk getirmisti adeta.Ona umut olmustu.Yasamin tüm renkleriyle sığınılacak bir liman olduğunu öğretmişti.Adam Oguz’un sayesinde degismisti.Aslinda her şey yolunda gibiydi.Aksi adam duzelmisti , Oguz’un hastalığı da gün geçtikçe toparliyor gibiydi.Ta ki o sabaha kadar. Bu sinsi hastalık damarlarında ilerlemeye devam ediyordu fark ettirmeden ve o sabah son noktayı koymustu.Adam tam arabaya binip cikacekken telefonu çaldı.Hani hep derler ya “Acı acı çaldı” diye.İste tam öyle oldu.Haberi aldığında ne yapacağını sasirdi.Zaman bir yerlerde futursuzca akmaya devam ediyordu ama onun için durmuştu sanki.Hemen bahçede, Oguz’un en sevdigi köşede, duran sandalyeye oturdu.Gerci buna oturmak denmezdi.Yığıldı sanki.Acıyı hissetmiyordu.Oguz’un geceleri hiç durmaksizin agriyan vücudu artık rahat bir uyku çekecekti belki de ama bunun için mutlu da degildi.Nasil mutlu olabilirdi ki ? Çok garip kaçmaz miydi ? Hissizdi.Sadece hissiz.Gokyuzune çevirdi bakislarini.Bir uçurtma gördü.Oguz’la beraber yaptıkları uçurtma geldi aklina.Kuyruğuna ilmek ilmek umudunu, anılarını doladigi ucurtma.O ucurduktan sonra köşede onlara imrenerek bakan sokak çocuğuna vermişti ucurtmayi.Oyle temiz , öyle saf çocuk kalbiyle.Sahi nasıl sigdirmisti o minik kalbine bu kadar çok sevgiyi ,umudu…Son günlerde insanlığı unutan dünyaya inat insanlığı kucaklamisti onun minik kalbi hep.Yasli adamin gözünden bir damla yaş düştü eskimiş pantolonunun üzerine.Sonra bir kirlangic gördü uçsuz bucaksız maviliklerde.Oguz’un hastalığı ilerlediği zaman hiç çıkamadığı o hastane odası geldi gözünün önüne.Hep gökyüzüne bakar, kuşlara imrenirdi.Bir gun o da kuş olmak isterdi.Özgürlük…O hastane odasında belki de en cesurca kurulmuş hayaldi.Ama bazı hayaller bazı gerçeklerden daha çok vardi.Cunku hayaller kalpten gelirdi.Kalpten daha gerçek ne vardı ki ? Oğuz minik yaşına rağmen bunun farkındaydı.Belki de yaşayan çoğu insandan daha çok yaşamıştı bu hayati.Farkinda olarak, tadını çıkararak , en önemlisi de kalbiyle varolarak.Adamin gözünden bir damla yaş daha dustu.Bir nefes çekti cigerlerine.Sanki soludugu havada o vardi.Gulumsedi.Gökyüzü hala vardi.Onun umutlariyla , hayalleriyle bezeli duruyordu iste.Hayaller yasadikca insan ölmezdi.Gokyuzu varsa Oğuz da hep varolcakti.Sadece kendinin duyabileceği bir seste şu cümle döküldü dudaklarindan “Bir gün gökyüzünde buluşacağız evlat.O güne kadar bir kirlangic kanadında saklan.Her ruzgar estiğinde seninle nefes alacağım.Senin de dediğin gibi Gokyuzu varsa umut da vardir.”

    Yanıtla
  • “Mutluyken yazılan yazılarda güzeldir.” cümlesinde “de” eki ayrı yazılır çünkü kullanımı ‘dahi’ manasına gelir.
    Kitap yazmak istiyorum nereden başlamalıyım sorusunun ilk cevabı, her şeyden evvel Türkçe’ye hakim olmaktır.

    Yanıtla
    • Uyarınız için teşekkür ederim. Bu durum gözümden kaçmış. Unutmayalım ki her insan hata yapabilir. Burada önemli olan hatayı bilerek yapmamak.

      Yanıtla
  • Merhabalar ben kendime ait bir kitap yazma istiyorum ama nereden nasıl hangi konudan basliycagimi bilmiyorum peki kendi hayat hikayemi yazsam nasıl olur

    Yanıtla
  • Gece yarısıydı kapı çaldı içmişti eşim her zaman ki gibi gökyüzü kapkaranlıktı,göç etmek isterdim Kırlangıçlar gibi uzaklara.Azda olsa umut vardı içimde sesler yükseldi yuvamda bağırmalar ben gidiyorum dedi ve bindi arabasına fütursuzce bense balkondaki sandalyeme oturup kaldım çaresizce…..

    Yanıtla
  • Bir sonbahar sabahıydı,genç kadın kahvesini alıp sandalyesine oturmuş ,sabahın o mis gibi kokusunu içine çekerek kahvesini yudumluyordu…Kırlangıçlar gökyüzünde adeta dans ediyorlardı.O anda kapı sesi tık tık tık… Kadın kimseyi beklemiyordu,gelen kimdi aceba? Kadın sandalyesinden yavaşça kalkıp kapıya yöneldi,kim o? Dışardan bir ses, benim Kemal…Kadın bu sese çok şaşırmıştı,çünkü gelen hiç beklemediği, yıllar önce onu hiç bir sebeb yokken terkettiği sevgilisiydi… Kadın bir anda şaşkına döndü ,o kapıyı açsamıydı aceba.Fütursuzca düşündükten sonra kapıyı açtı sonunda.Kemal’le uzun uzun bakıştıktan sonra,neden geldiğini sordu?Kemal kadına seni çok özledim içeri girebilir miyim? diye sordu.Kadın Kemal’i içeri davet edemedi, aslında boynuna sarılıp onu öpüp koklamak için can atıyordu, çünkü Kemal’i çok özlemişti,ama kendisini terk ettiği için onu affedemiyordu.Hayır dedi isteksizce.Kemal sebebini soramadı bile biliyordu kadın haklıydı,yıllar önce terkeden kendisiydi çünkü…Kemal başını öne eğerek elveda dedi ve arkasını dönüp arabasına doğru yürüdü ve son bir bakış attı,o bakış çok acıydı arabasına binip oradan uzaklaştı…Ve kadın öylece arkasından bakakaldı…

    Yanıtla
  • Menzilimin neresi olduğunu bilmeksizin unuz bir yolda etrafı yemyeşil ovalarla kaplı arabamla seyir ederken ulu bi çınar ağacı çarptı gözüme kenara çekip arabamı yanına doğru yürüdüm sakince belli ki benden önece uğrak bir yermiş ki bir sandalye vardı çınarın dibinde oturdum usulca sanki omuzumdaki yükleri bırakırcasına o an kırlangıçlar uçuştu berrak gökyüzünde fütursuz bir huzur kapladı içimi sanki bütün hüznüm uçtu kırlangıçlarla birlikte

    Yanıtla
  • Bir mayıs sabahı daha lanet edercesine açtım göz kapaklarımı
    Sigara dumanından sararmış, fütursuz baş darbelerim ve salyalarımla bezenmiş ağzı dili olsa durmadan bana küfür edecek zavallı yastığımı iğrenç kırlangıç sürüsünün çıkardığı sesi bir nebze olsun kesmek için kulaklarıma bastırdım. Gürültü azalmıyor sigarasız bir sabaha uyanmanın stresiyle adeta harlanıyordu, bir hışımla yataktan fırladım, rutubetten ağaç gövdesine dönen mutfak rafımı daha estetik kılan sigara paketimi kavrayıp balkona çıktım. Pervazın yanında dikilen ve sırtımı yasladığımda çokta güvende hissettirmeyen emektar ahşap sandalyemi bir kaç tıkırtı ve gıcırtı eşliğinde sürükleyerek altıma aldım. Paketten bi adet çaylak sigara dalı çıkarıp kuruyan ve pul pul kavlayan dudaklarımın arasına kıstırıp acımasızca ateşe verdim, çıtırtılı bir ses eşliğinde ciğerlerime dolan dumanı gökyüzüne doğru üfledim, kollarımı balkon demirinden sarkıtarak bezgin bir surat ifadesiyle sokağı izlelemek için kafamı uzattığımda akşam cidden fazla kaçırmış olduğumu arabayı park etme şeklimden anladım.

    Yanıtla
  • Bir dua yankılandı ciğerlerden gökyüzüne doğru. Belki de bir ağıttı ya da haykırış. Bir yardım çağrısı da olabilirdi. Oturduğum sandalyeden kalkıp etrafı izlemeye devam ettim. Bu kadar güzelliğin arasında kimin yardım isteyebileceğini, kimin çaresiz kalabileceğini merak ettim. Hızla giden arabalara savaş açan kırlangıçlar daha da hızlanıyor ve sanki bir şey anlatmaya çalışıyorlardı. O ağıtı yakanlar belki de bu irili ufaklı fütursuzca uçan kuşlar olabilir miydi?

    Bir kaç dakika içinde elimden geldiğince iyi bir şey ortaya çıkartmaya çalıştım. Yorumlarınızı heyecanla bekliyor olacağım.
    şimdiden çok teşekkür ederim!

    Yanıtla
  • Ne bu kinli bakış
    Esirgeme bu kalbime bir bakış
    Bir bakış ki
    İşler kalbe nakış nakış
    Şiir kitabı çıkarmak istiyorum yardıma ihtiyacım var.Üsteki de sadece bi dörtlüğüm

    Yanıtla
  • Bir çay molasi için sahil kenarı iyi fikirdi aslinda, “hadi tut elimden gidelim” dedi. Sahilde çay bahçesine geçelim derken gözümüz biranda çember şeklinde çevrili kırlangıçlara ve onlarin yaninda duran fütursuzca bakan adama ilişti.a hareketsiz duruyolar dedim. Yanlarina yaklaştik hepsi biranda gokyuzune uçtular. Keske sizin gibi kanatlarim olsada bende uçup gitsem buralardan dedim içimden.sen uçarsan biz ne yapacağız ? dedi küçük bey .ben sizi birakip uçarmiyim hiç ben nereye siz oraya derken Cay icmek icin iceriye gectik tabi paşamız centirmenlik yapmak icin sandalyemi yanaştirdi buyur annecim dedi..
    kisa bir baslangiç nasil oldu bilmiyorum

    İdare edin

    Yanıtla
  • Gecenin sesizliği beni çağırıyordu. Kafamın içinden geçen fütursuzca duygularımın önüne geçemiyordum. Arabama atladım, alabildiğince uzaklaştım. Sanki benden kaçıyordum. Ne kadar gittiğimi hiç bilmiyorum. Gökkyüzü güneşin ilk işıkları yüzünü gösteriyordu. Nasıl olduğunu bilemeden onunla son oturduğumuz masada buldum kendimi. Garson iki çay değilmi abla dedi. Gözlerim doldu boş sandelye ye baktım,evett dedim. Kırlangıç misali uçup gitti. Göçmen kuşlar gibi döner umuduyla çayımdan yudumladım

    Yanıtla
  • Bu sabah tan vakti, yine kuş sesleriyle uyandım. Hergün uyanışıma şükrederek gökyüzüne bakıyorum. Gün doğmaya başlarken ise futursuzca bir renk cümbüşüne düşüyorum. Hemen bir sandalye alıp dalıyorum içine. Kendi iç sesimle konuşup, martıların çığlıklarını, bülbüllerin namelerini ,kırlangıçların edalı süzülüşlerini seyredip kendimden geçiyorum. Bu sanki bir orkestra eşliğinde bir konser….
    Doyamıyorum; doyamadığım bu huzura dokunmak istiyorum. Arabama atlayıp hemen sahile iniyorum. Yanıma aldığım ekmek parçacıklarını denize atarak martıları çağırıyor ve sanki konusuyorum onlarla ,dans ediyorum sanki.
    Hiçbirşey bu denli huzur vermiyor. Ve bazen ‘ben bunu hissedebilecek kadar, şanslı olacak ne yapmış olabilirim ?’ diye kendi kendime soruyorum.

    Yanıtla
  • Gözlerimi kapattım ve şimdi sandalyemde oturduğum bu karanlık kasvetli odada olmadığımı düşünmeye başladım. Her sabah okula gitmeden simit yediğim , uçsuz bucaksız gökyüzünün denizle birleştiği yerde az biraz seçebildiğim kırlangıçların gökyüzünü sahiplenişini izlediğim o banktayım şimdi. İçimi huzurla dolduran o bankta.. Yalnız , sessiz , düşünceli.. Mutlu olsam da düşündüğüm, düşünmeyi en çok sevdiğim yerdi burası. Oysa şimdi tek yapabildiğim hayallerini kurmaktı. Sanıyordum ki bu şehirden kaçıp gitmek, insanları geri bırakmak beni daha mutlu edecek.. Ne çok şey kaçırıyormuşum oysa ki.. Her sabah tam 7:45’te boyası dökülmüşi kırmızı kaplumbağa arabasıyla bu yoldan geçen marangoz Mehmet amcanın bile ayrı bir yeri varmış.Arabanın egzozu fütursuzca sessizliği bozup gidiyor olsa da o kadar alışmışım ki buna o bile içimi ısıtıyormuş.

    Yanıtla
  • Bugünde karardı gökyüzü, hafif bi rüzgar var havada rüzgarla birlikte gıcırdayan bi sandalye, karşımda duruyo şuan ses içimi acitiyo aslında, kırlangıçlar bile uçtu fütursuzca arabalarda geçmiyor yoldan, çok sessiz burası canımı yakan birşey var, sohbet ettiğim bi sandalye içi boş şimdi anladım yalnızım.

    Yanıtla
  • Bir anlığına yolun köşesinde ki kafe odağı olmuştu, aslında daha çok ismi dikkatini çekmişti ‘Kırlangıç Kafe’. Kırlangıç yazısını okuduğunda içinde özlem belirdi.Arabasının dikiz aynasında tahtaya yontulmuş kırlangıç sembölü vardı, ona baktıkça her zaman güvende, kazalardan uzak hissederdi. Bunu ona babası yapmıştı. Arabayı yolun kenarı çekti. Kafenin içine girdiğinde bütün sorunları tekrar aklına yer etmişti. Düşündü ama birden fütursuzca sildi düşünceleri aklından. Cam kenarında olan masaya ilerledi. Sandalyeyi camın önüne doğru çekti ve oturdu. Dışarıda masmavi göküyüzünde uçan kuşları seyredaldı.

    Yanıtla
  • O gün hiç bir güne benzemeyen şekilde tartışmıştık. Önüme bir sandalye çekip oturdu gözlerime bakıyordu ama ben aglamamak için kendimi zor tutuyordum onun gözlerine bakmamak için kafamı gökyüzüne çevirdim . Kırlangıçlar göç edercesine geçiyordu oradan. Yanımızdan arabalar geçiyordu ama ben hiçbirinin sesini duymuyordum ta ki gözlerimi gökyüzünden indirip onun gözlerine bakmaya başladığım andan itibaren .

    Yanıtla
  • Arabadan hemen inmek zorunda kaldım. Koşar adım sokaklara attım kendimi. Ben hızlandıkça o da hızlanıyor ayak sesleri yakınlaşıyordu. Fütursuzca ilk gördüğüm mağazaya girdim arkalara doğru yürüdüm ve nefeslenmek için bir sandalyeye oturdum. Biraz beklemeye karar vermiştim o an fark ettim ki girdiğim mağaza kitapçıydı. Beklerken hemen önümde bir kitap gördüm ve ilgimi çekti. Kitabın adı Gökyüzü nün Bilinmeyen Yüzü ydü. Bu tür şeylere meraklı olduğum için okumaya başladım. Kitabı okudukça tüm korkumu heyecanımı unutmuştum yaklaşık yarım saat sonra mağazadan ayrıldım. Gülümseyerek gökyüzüne baktım ve birlikte uçan kırlangıçları gördüm adeta birbirlerini kovalıyorlardı. O anda aklıma geldi işte o mağazaya ne için girdiğim nasıl çıktığım. Bir kitabın duygularımı nasıl değiştirdiği. Yavaş yavaş yürümeye başladım ve düşünmeye bundan sonra ne yapacağımı düşünmeye…

    Yanıtla
  • Sessiz sakin bir durgunluğun içinde adeta kanadı kırık bir kırlangıç gibi süzülüyorum. Karanlık hiç bu kadar tenimi sızlatmamıştı. Gökyüzündeki bu karanlık insanın ruhunu parçalayacak gibi oluyor dipsiz bir çukura sürüklüyordu. Sağa sola çarparak çıplak ayaklarla yürüyor, ayağıma batan camların acısını yüreğimdeki acı kadar derin hissedemiyordum. Bir an düşecek gibi oldum gözüme ilişen ruhum ve bedenim kadar yorgun görünen, gözlerimin rengi gibi canlılığını yitiren, çürük bir sandalyeye oturdum. Biliyordum bu sandalye de tıpkı hayat gibi beni sarıp sarmalamayacak, eşsiz güzellikleriyle ruhuma dokunmayacak, bir taşın ayağıma takılıp beni düşürmesi gibi oda beni omuzlarına yük etmeyecekti. Tüm bunları düşünürken arabadan gelen acı bir fren sesiyle irkildim kafamı kaldırıp baktığım tam o sırada önümde fütursuzca duran o korkunç yüzle burun buruna geldim. Ellerim, ayaklarım masum bir kuş gibi çırpınıyor kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.

    Yanıtla
  • Rüzgarın fütursuzca savurduğu dalların arasından süzülen güneş ışığı, geceyi aydınlatmaya çoktan başlamıştı. Şafağın huzurunda sessizleşmiş olan gündüzün huzurunu bozmak üzere rüzgarı delerek gelen bir kırlangıç, şakıyarak ağaçları avutuyordu. Sandalyesinde uyuyakalmış, geceden kalma bir adam ise günün getirdiği mucizelerden habersiz şekilde rüyasında sürükleniyordu. Muazzam büyüklükte bir ışığa doğru arabasını sürdüğü sonsuz ve düz bir yolda, çevresinde olanları göremeyeceği kadar hızlı bir şekilde yol alıyordu. Korktuğunu ve hiçbir canlının erişemeyeceği bir hızda yalnız bir yok oluşa doğru sürüklendiğini hissetti, ta ki yanında beliren kırlangıcın fısıltılarını duyana ve ani şekilde arabanın ön camından fırlayana kadar. Daha önce de rüyasında ölmüştü, ama bu sefer rüyada olduğunu fark edemeyecek kadar kaptırmıştı. Neyse ki bedeni içgüdüsel olarak onu uyandırmayı başardı, gözleri umut dolu sabaha açılırken gökyüzünün haşmetli semasıyla karşılaşmayı umuyordu. Fakat gözlerini açtığında gördüğü tek şey ışıktı, ışığın bedenini ve benliğini yakışını hissetmeye vakit bile bulamazken aklında tek bir soru vardı:

    “Bir kuş, nükleer bomba demeyi nereden öğrendi?”

    Yanıtla
  • Beynimde dönüp dolaşan milyonlarca kelime dolanıp duruyor.Bunları unutmamak için elime bir kağıt bir kalem alıyorum.Tam yazacağım vakitte iyide ben ne yazacağım ?kafam karman çorman diyorum.Bırakıyorum kalemimi,başımı ovalıyorum.O sırada aklıma dışarı çık ,temiz hava al kendine gelirsin diyen iç sesime uyup montumu antreden alıp dışarı çıkıyorum.Ayaklarım beni sahil kenarına götürüyor.Bir bank ‘a oturup temiz havayı içime çekiyorum.Düşüncelerimi dondurup gözümü kapatıyorum sakinleşmek için.Kulağımı açıyorum . Gökyüzünde uçuşan güvercinler ,hangi insanların hangi yaşam tarzlarını görüpte birbirlerine anlattıkları hikayeleri dinliyorum.Gözlerim kapalı boğaza karşı

    Yanıtla
  • Kalbim bir sandalye gibi kırık,fütürsuzca yok oluşumu izledim.gökyüzü yine ağlıyordu.arabalar da yorulur onca kavga onca yolu çeker. Kırlangıç süzerken etrafta,ben hala ben degil onu düşünür kapkaranlık bir patikada bulurdum kendimi. YAZDİM AMA GORMEDNİZ BİRDAHA ATTİM SİZCE NASİL

    Yanıtla
    • Bana göre yazdığın öykü gayet güzel olmuş.

      Yanıtla
Leave a Comment to mustafatuna Yorum İptal Et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.