Yüzüklerin Efendisi Neden İyi?

0

İlk olarak ne zaman izlediğimi tam hatırlamasam bile, sanki doğduğum günden buyana haberdarmışçasına hayranlıkla bağlı olduğum bir film serisi yüzüklerin efendisi. Her sene tüm seriyi tekrar tekrar seyretmeme rağmen, benim için çekiciliğinden ve verdiği hazdan hiçbir şey kaybetmeyen hayatımın büyük bir parçası. Yılla geçtikçe, hikâye anlatıcılığı, sinema, edebiyat, psikoloji gibi konularda daha fazla şey okudukça, Yüzüklerin efendisi’ni neden bu kadar seviyorum, bu seriyi bu kadar iyi yapan şeyler neler olabilir diye düşündüm. Ve sonunda bununla ilgili bir şeyler yazmaya karar verdim. Bu yazıda da, dilim döndüğünce sizlere bu seriyi iyi yapan şeylerden birinin ne olabileceğini anlatmaya çalışacağım.

İnternette dolaşıp duran ve Tolstoy’a atfedilen bir söz var. Gerçekten onun söz mü bilmiyorum ama anlatmak istediklerimi açıklığı kavuşturmada bana yardımcı oluyor. Söz şöyle “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir…” üzerine düşününce gerçekten bu şekilde olduğunu görebiliyoruz. Sözün ilk kısmında bahsedilen yolculuğu yalnızca gidilen fiziki bir yol olarak düşünmemek gerekir bence. Bu, karakterin bir iç yolculuğu da olabilir, geçmişiyle yüzleşen ya da iki fikir arasında kalan biri gibi. Aynı şekilde şehre gelen yabancı, illa kanlı canlı bir kişi olmak zorunda değildir. Bir nesne, bir teknoloji ya da belki bir fikir bile hikâyeler için muhteşem başlangıçlar oluşturabilir. Şimdi yüzüklerin efendisi serisine bu söz ve içerdikleri üzerinden bir bakmak ve seriyi iyi yapan unsurlardan birini açıklığa kavuşturmak istiyorum. Hikâyemizi başlatan en temel unsur aslında tek yüzüğün Bilbo Bagins ile birlikte Shire köyüne gelişi olarak alınabilir. Bilbo’nun önemini bilmediği yabancı bir yüzük. Tolstoy’un sözünü doğrular nitelikte değil mi? Daha sonrasında köye bir büyücü yakın arkadaşının doğum günü partisi için geliyor. Her ne kadar Shire halkı Gandalf’ı tanıyor olsa bile, onu basit bir sihirbaz gibi görmektedirler. Gandalf’ın asıl kimliği ve önemi köy için yine bir bilinmezdir. Hikâyemiz iki yabancı ile başladı ama yüzüklerin efendisinin iyi olmak için yapacağı daha başka şeyler var. Tolstoy’a bir şeyler kanıtlamak istercesine, hem bir yabancının köye gelişi hem de bir yolculuğa çıkış unsurlarını bir arada barındırmayı başarır. Yolculuk kısmı serinin geri kalanı için çok daha büyük bir yer kaplayacaktır. Seri boyunca Shire’dan Mordor’a uzanan, Sauron’a ait tek yüzüğü yapıldığı Hüküm Dağı’na atarak yok etme amacını güden dolambaçlı ve zorlu bir yolculuğa tanıklık ederiz. Ama bana kalırsa serinin iyi olmasındaki asıl etmen bu fiziksel yolculukların yanında bize çok fazla karakter olması ve belki hiçbirini derinlikli anlatamam riskini göze alarak, birden fazla iç yolculuk, karakter gelişimi göstermeye çalışması ve bunu başarmasında yatıyor. Küçük bedenleri, sakin, barışçıl ve düzenli hayatları ile macera ile uzaktan yakından alakası olmayan dört Hobit’in, tüm yaşantılarını geride bırakarak, korkularını yenmeleri ve köylerine birer savaşçı olarak dönmelerine şahitlik ediyoruz. Atalarının göstermiş olduğu zayıflıktan dolayı, aynı zayıflığın kendisinde de olduğu düşüncesiyle, kral olma isteği olmayan ve tüm ayrıcalıklarından vazgeçmiş bir kolcunun, kral olmaya ikna olmasına, kendisine inanmasına tanıklık ediyoruz. Birbirlerinden nefret eden iki türün üyeleri olan, bir elf ve cücenin kadim dostluklarının oluşum sürecine tanıklık ediyoruz. Orta sınıf bir büyücünün, ihanete uğradıktan sonra kötülük karşındaki duruşu sonrasında gerçek bir form değişimine uğrayarak, gri bir büyücüden daha üst bir kademe olan ak büyücülüğe geçişine şahitlik ediyoruz. Ölümsüz topraklara giderek sonsuz bir hayat yaşama şansı olan bir kadının, aşkı ile sonsuzluk arasında karar vermek için çıktığı içsel yolculuğa tanıklık ediyoruz. Karakterler bir yerden bir yere öylesine gitmiyorlar ve artık oraya vardıklarında yola çıkan kişiden bambaşka biri haline geliyorlar. Onların hem fiziksel yolculuklarının verdiği heyecana kapılıyoruz hem de içsel yolculuklarının vermiş olduğu o daha yavaş bir derinliğin etkisi ile kolayca kendimizi özdeşleştirebiliyoruz. Yüzüklerin efendisi, Tolstoy’un ifadelerinde bahsettiği mükemmel bir hikâyenin başlangıç koşullarının her birini birden fazla karakter için gerçekleştirmeyi başarabilmiş bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Bir anlatıyı, bir hikâyeyi derinlikli kılan en önemli unsurlardan biri her zaman hikâye içerisindeki çatışmalar olagelmiştir. Çatışma ne kadar derinlikli ve kendi içerisinde tutarlı ise kalitesi de o oranda artmaktadır. Yüzüklerin efendisi salt bir iyi kötü çatışması olmakla birlikte, biraz önce yukarıda bahsettiğim içsel çatışmalar ile de bu kaliteyi yakalayabilmektedir. Bu derinlik ve çok fazla karakterin iyi işlenmiş değişimlerini görünce, içlerinden herhangi biriyle bağ kurmamız çok kolay hale gelebiliyor. Hayatımızın bir noktasında Aragorn gibi korkularımız yüzünden bir şeyler yapmaktan kendimizi alıkoymuşuzdur. Küçük Hobitler gibi yapmak istemediğimiz ama yapmak zorunda olduğumuz şeyler olmuştur. Gandalf gibi ihanete uğramış, Arwen gibi aşkımız ile geri kalan şeyler arasında seçim yapmak zorunda kalmışızdır. Yüzüklerin Efendisi çok iyi çünkü içerisinde bir insanın yaşantısına dair barındırabileceği her şeyi barındırıyor. Bu uzun serinin içerisinde her birimiz bağ kurabileceğimiz bir şeyler bulabiliyoruz ve bu yolculuğa onlarla birlikte çıkmaktan keyif alıyoruz. Ben de en yakın zamanda bu yolculuğa tekrar çıkmayı planlıyorum. Bu yolculuğa çıkacak her severe de, keyifli dakikalar diliyorum.

 

 

 

Alperen DOĞAN 2022

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.