BÜTÜNSEL BİR ZEKÂ ANLAYIŞI OLARAK KUANTUM ZEKÂ’NIN GELİŞİMİ

0

BÜTÜNSEL BİR ZEKÂ ANLAYIŞI OLARAK

KUANTUM ZEKÂ’NIN GELİŞİMİ

 

Uğur KALKAN[1]

 

Zekâ Nedir?

            Zekâ, halen üzerinde yoğun çalışmaların yapıldığı soyut bir kavram olarak birçok bilim insanı tarafından farklı şekillerde tarif edilmiştir. Geleneksel anlayışta zekânın niceliksel özellikleri üzerinde durulurken 20. yüzyılın sonundan itibaren artık günümüzde zekânın nitelikleri üzerinde durulmaktadır. Tanımlamalarda da geçmişten şimdiye bu yönde bir değişim görülecektir. Alınan sonuçlardan hareketle bir insanın zeki olduğuna karar verilen zekâ testleri alanında tanınmış psikolog Lewis Terman’a (1877-1956) göre zekâ, soyut düşünme yeteneğidir. Sayılar, şekiller ve sözcükler gibi birtakım sembollerden hareketle bireyin zeki olduğu ya da olmadığı yargısına varılmaktadır.

Zekânın son yıllar içerisindeki yeniden anlamlandırılma süreciyle günümüzde bilim çevreleri zekâyı; bireyin farklı alanlardaki yeteneklerinin genel ve toplam kapasitesi olarak tanımlamaya başlamıştır. Zekânın artık geleneksel birtakım sözel ve sayısal becerilerin çok ötesinde olduğu kabul edilmektedir. Zekâ, bir veya daha fazla kültürel yapıda değeri olan bir ürüne şekil verme ya da problemleri çözme yeteneğidir. (Gardner, 1993:7)

Ayrıca geçmişten günümüze değişen ve kabul gören diğer bir görüş de ‘bireyin doğuştan getirdiği zekâsı iyileştirilebilir ve geliştirilebilir, yani her birey zeki olmayı öğrenebilir’ savıdır. Zekâ, biyolojik olarak gelişmenin yanında sosyal yönlerden de gelişir. Yani genetik faktörler kadar sosyal, kültürel ve çevresel faktörler de önemlidir.

            Zekânın Günümüze değin Gelişim Seyri

            Aristoteles ‘e kadar uzanan zekâ kavramı üzerinde çalışmalar 19. yüzyılda hızlanmış ve bu yüzyılda daha çok ölçülebilme özelliği üzerinde durulmuştur. Bu yüzyılda günümüzde de halen uygulanan birçok zekâ ölçen testler düzenlenmiş ve uygulanmıştır. İlk başlarda, başarı gösteremeyen risk altındaki çocukları belirlemek üzere geliştirilen bu testler, zamanla amacından sapmış ve zekâ kapasitesini ölçtüğü varsayılan psikometrik ölçekler haline gelmiştir.

  1. yüzyılın başlarında Piaget, geleneksel anlayış olarak nitelenen bu anlayışa karşı çıkarak zekânın, zekâ testinden alınan puan olmadığını belirtmiş ve zekâyı; zihnin değişme ve kendini yenileme gücü olarak tanımlamıştır.

Günümüze dek araştırmacılar, bireylerin zihinsel yapılarına ve davranışlarına bakarak zekâ üzerinde fikirler yürütmüşlerdir. Buna göre zekâ kimi zaman bir testten alınan puan, kimi zaman çevreye uyum sağlama, kimi zaman da problem çözme olarak düşünülmüştür. Bu kuramlarda çoğunlukla dil, matematik ve mekanik gibi yeteneklerle verilen yeni bir problem durumunun çözülebilmesi ölçüt alınmıştır. (Bümen, 2002:1)

Bu doğrultuda dünyadaki zeki ya da yetenekli bireyleri belirleyebilmek testlere sığamayacak kadar karmaşıktır. Zekâ, tek boyutlu düşünüldüğünde ve ölçüldüğünde çok sınırlı bilgi verir. Bu alınan bilgiler de bireyleri yanlış yönlendirmeye, tanımlamaya ve hatta kaybetmeye sebep olmaktadır. İnsanları tek bir boyut üzerinden normalin üzerinde ya da altında olarak etiketleyen ve değerlendiren bu anlayışlar etik olarak tartışılmış ve halen tartışılan bir konudur.

  1. yüzyıla çeyrek kala Psikoloji Profesörü Howard Gardner, geleneksel zekâ anlayışı ve o güne kadar yapılan çalışmaların dışında, zekânın çok yönlü olduğu teziyle ‘Çoklu Zekâ Kuramı’nı geliştirmiş ve bu aşamadan sonra zekânın belirli alanlara sıkışması ve anlamlandırılması son bulmuştur.

Bu kuramın oluşturduğu en önemli bilinç, bireylerin zeki ya da aptal oldukları değil, farklı zekâ düzeylerine sahip olduklarıdır. Bununla beraber herkesin farklı yollarla ve hızda öğrendiğinin kabul edilmesiyle bu kuram son yıllarda ki eğitim sistemimizin de temelini oluşturmaktadır.

Zekânın tarihsel süreçteki ilerleyişinin ardından artık bilinen ve en çok üzerinde durulan zekâ alanlarından bahsetmenin zamanı geldi sanırım. Bu zekâ alanları; akademik zekâ (IQ), duygusal zekâ (EQ) ve ruhsal zekâ (SQ)’dır. Bir diğer zekâ alanı ise zekâ türlerinin bütünü diye tanımlanan, yani tüm zekâ çeşitliliğini destekleyen ve zekânın gelişimini daha çok öğrenme üzerine kuran ‘Kuantum Zekâ (QQ)’dır. (Kalkan, 2016:105)

Akademik zekâ; zihinsel, analitik, entelektüel, mantıksal zekâ olarak da adlandırılabilmektedir. Bu adlandırılmalardan da anlaşılacağı gibi beynin sol yarım küresine odaklanan bir zekâ alanıdır.

Bir zekâ testinden alınan IQ puanı, akademik bilgi ve becerilerin elde edilmesi için kullanılan göreceli yetenekleri belirtir. Bununla beraber insani yetenekler, müzik, sanat, duygusal düzey, bedensel yeterlilik, koordinasyon, yaratıcılık ya da ruhsal düzey gibi pek çok beceriyi ölçemez. Yüksek bir IQ puanı, bir kimsenin mutlu veya başarılı olacağını, duygusal düzeyini ya da ruhsal bir bütünlüğe sahip olacağını gösteremez. Aynı şekilde düşük bir IQ puanı da o kimsenin maddi ve manevi açılardan başarısız olacağı anlamına gelmez.

İşte bu gibi durumlar ve zekâ seviyeleri en üst düzeyde olan bireylerin, iş ya da özel yaşamlarında her zaman en iyi yerlerde olamamaları; başarının ve yeterliliğin akademik zekânın ötesinde, daha başka şeylere bağlı olduğu önermesini gündeme getirmiştir. Bu arayışlar ‘Duygusal Zekâ’ kavramının doğmasını ve gelişmesini sağlamıştır.

Bilim insanlarının kafasındaki birçok sorunun cevabı olarak ‘duygusal zekâ’ kavramı, ilk kez 1990’da Peter Salovey ve John Mayer tarafından kullanılmıştır. Daha sonra 1995’de Daniel Goleman, duygusal zekâyı; kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme, dürtüleri kontrol ederek doyumu erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme, sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkalarının yerine koyabilme ve umut besleme olarak tanımlamıştır. (Goleman, 2006)

İnsana sunulan en kapsamlı zekâ ruhsal zekâdır (SQ). Sonra duygusal zekâ (EQ) ve zihinsel zekâ (IQ) gelir (Bozdağ, 2006:16). Ruhsal zekâ, kişinin mana ve değerlerle ilgili sorunların çözümünde kullandığı zekâdır ve hem IQ hem de EQ’nun etkin biçimde işlev görebilmesini sağlar. Şöyle ki: IQ ve EQ’ya göre insanların mantıksal ve duygusal tutumları doğal, hormonal ve kalıtımsal durumlara dayanır. Ruhsal zekâ ise insanları, ruhsal ilham kanallarını duyabilmenin yollarına yönlendirir. İnsanın varoluşunu anlamlandırması; kendini ve başkalarını kabul etmesi, affetmesi, sevmesi; amaç ve değerlerini varoluşsal bir yarar üzerine kurması gibi boyutlar üzerine kurulmuştur.

Son olarak ‘Kuantum Zekâ’ olarak adlandırdığım ve zekânın bütünsel olarak değerlendirilmesi gerekliliği üzerinde durduğum anlayışı ihtiyaçların belirleyiciliği üzerinden daha doğru açıklayabilirim.

            İhtiyaçların Belirleyici Olduğu Zekâ Anlayışı

            Bu başlık, zekânın tarihsel gelişimi incelendiğinde ortaya çıkan bir sonuç olarak görülmektedir. Zekânın tarihsel sürecinde toplumun ve bireyin ihtiyaçlarının birincil önem arz etmesi ve beklentilerin de bu ihtiyaçları karşılaması üzerine konumlanması bu başlıktaki anlayışı zorunlu kıldığını düşünüyorum.

Zekâ kavramı yüzyıllardır çokça tartışılmış, tartışılmaya devam eden ve tam olarak şudur diyebileceğimiz bir kavram değildir. Çoğunlukla dönemindeki ihtiyaçlara bağlı olarak bazı ölçütler belirlenmiş ve o ölçütler bağlamında insanların zeki olup olmadığı belirlenmiştir. Örneğin; Osmanlı’daki Enderun Mektebi’ne seçilen ‘zeki’ çocukların o dönemdeki ölçütlere göre konuşmalarına, hazırcevaplığına ve fiziksel sağlığına dikkat edilmiştir. Amerika’da ise (1. Dünya Savaşı öncesi) önemli görevlere seçilen asker ve insan kaynağını tespit etmek için kendi bakış açıları ve ihtiyaçlarına göre testler uygulanmıştır. Avrupa’da ise Alfred Binet 1904 yılında Fransa Eğitim Bakanlığı’nın isteğiyle eğitime ayak uyduramayan risk altındaki çocukların seçilebilmesi için ihtiyaca cevap verecek bir test uygulamış ve belirlenen bu çocuklar özel eğitime tabi tutulmuştur. (Bu test, belirlenen bu amaç için oldukça etkili bulunmuştur; ancak daha sonra amacından saparak zekâ ölçmede kullanılmaya başlanmıştır.) İnsanoğlunun varoluşundan bu güne tarihsel süreçte bu gibi dönemin ihtiyaçları kapsamında geliştirilmiş niceliksel ve niteliksel zekâ çalışmalarına birçok örnek verilebilir.

Sosyal bilimlerdeki araştırmalarda olduğu gibi zekâ alanları da farklı akımlar, yasalar, paradigmalar, görüşler, bakış açıları, yöntemlerle sürdürülmekte ve geliştirilmektedir. Doğal olarak da her kuramcı kendi açıklama biçimine ve bakış açısına göre araştırmasını sürdürmektedir. Örneğin; Amerika’nın bilime bakış açısı işlevselciliktir. Bu bakış açıları nedeniyle kullanışlılığı temel alan bilimsel çalışmaların ve geliştirilecek herhangi bir aracın amaca maksimum derecede hizmet etmesini istemektedirler. Bu bakış açısı zekâ konusunda da kendini göstermekte ve araştırmalarını günün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, yani amaçlarına hizmet edecek işlevsellikte sürdürmüş ve sürdürmektedirler.

Bu bağlamda ihtiyaçların temele alındığı ve belirleyici olduğu zekâ anlayışı üzerine düşündüğümüzde ve ihtiyaçların zamana bağlı olarak değiştiğini de göz önüne alarak zekâ kavramını değerlendirmek gerekmektedir. Bu açıdan artık günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak bir yapıya gereksinim duymaktayız. Yani günümüz insanlarını sosyal ve akademik yönden geliştirecek ve aynı zamanda bu günün ihtiyaçlarını karşılayacak bir zekâ yapısına ulaşmak zorundayız.

Bütünsel Zekâ Anlayışı: Kuantum Zekâ

            Günümüzde Kuantum Teorisi’nin sosyal bilimlerdeki bir yansıması olarak psikolojik dünyaya ait özellikler ayrıştırılmaya ve ayrışan her bir parça farklı yaklaşımlarla incelenmeye başlandı. Giderek ölçülecek özelliklerin birer bütün değil, bütünün parçaları olduğu görüşü hâkim oldu ve her bir kuramcı gerçeğin doğasına kendi gözleriyle bakmaya başladı. Antik çağın septiklerinin “her şeyin ölçüsü insandır” görüşü yeniden fakat biçim değiştirmiş olarak düşünsel sahaya geri döndü. (Akyıldız, 2008)

Değişimin kaçınılmaz olduğu dünyamızda, insanlık da nasibini almaktadır. Zekânın her dönemin ihtiyaçları kapsamında belirlendiği ve ölçütlerin bu ihtiyaçları karşılaması gerektiği tezinden hareketle öğrenme ihtiyacının arttığı günümüzde tüm kişiler, bilgi çağının gerektirdiği becerilere sahip olmalıdır. Bu açıdan uygulama ve araştırmaya dayalı bir ‘Hayat Boyu Öğrenme Sistemi’ne ihtiyaç var denilebilir. Bu açıdan birey, kendini geliştirmek adına zamanın gerekliliklerine uymalı ve zamandan kopmamalıdır. Kuantum Zekâ’nın ana teması olan ‘hayat boyu öğrenme’ burada devreye girmekte ve bireyin kesintisiz, sürekli ve yenilikçi öğrenmesini vurgulamaktadır.

Neden ‘Kuantum Zekâ’ sorusuna zekânın ne demek olduğunu ve nereye doğru gittiğini anlatmakla daha net cevaplayabilirim. Zekâ günümüzde yeniden inşa edilen ve bu inşanın gelecekte de hiç durmayacağı bir kavram. Geleneksel zekâ kavramının devamı olamayacak kadar başkalaşan ve yön değiştiren bir seyir izlemekte. Zekâ deyince benim anladığım ders başarısı, yüksek makam, kariyer ya da maddi zenginlik değildir. Peki, nasıl oluyor o halde zeki insan? Bunu şu şekilde de sorabilirim: Günümüzde ihtiyaç duyulan insan profili nedir?

Doğru anlayan, aktaran, davranan, iletişim kuran, uyumlanabilen, sabırlı, öz eleştiri ve empati yapabilen, affedici ve özür dileyebilen, sorumluluk sahibi ve problemleri çözmeye çalışan, başkasını taktir edebilen ve örnek alabilen, saygı ve sevgiyi gösterebilen, nesnel sorgulama yapabilen insanlar artık zeki olarak nitelendirilmektedirler. Bu özellikler günümüzün ihtiyaçlarına da doğrudan cevap verirler.

Kuantum Zekâ’da, zekâ; ‘ihtiyaçları en iyi şekilde karşılayan, değişime ayak uydurabilen ve gelişimi takip etme yetisini sağlayan bir güç’ olarak tarif edilmektedir. Bu tanım, zekânın işlevsel olarak bireyin sınırsızlığını karşılayan bir tanım olarak değerlendirilmektedir.

Artık günümüz koşullarında insanların sosyal ve akademik olarak gelişebilmesi için tek yönlü bir zekâdan söz edemeyiz. Bu açıdan eğitim programlarındaki bütünsellik gibi zekâ alanlarının da tam anlamıyla bütünsel ve doğru açıdan ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Bu açıdan gelişmeye ve geliştirmeye açık, aktif ve tüm güncel yenilikleri takip eden bilimsel bir yapı olan Kuantum Zekâ’nın benimsenmesi gerekmektedir.

Eğitimciler tüm zekâ alanlarına eşit derecede önem vermelidirler. Materyal sunumunda uygun açılardan tüm zekâ alanlarını geliştirici ya da tüm zekâ alanlarını kullanmaya yönelik etkinlikler hazırlamalıdırlar (Demirel, 2002). İnsanları belirli yönlerden ele alan ve inceleyen zekâ yapıları, bütünün sadece birer parçası olabilmektedir. Bir bireyin IQ’ sunun yüksek olması, başarılı olması anlamına gelmediği artık bilinen bir gerçektir. Duyguların yönetilmesini ve fark edilmesini sağlayan EQ ya da manevi süreçlerin önemini vurgulayan SQ; her biri bütüne hizmet eden birer parçadır. Hiçbiri tek başına bireyi akademik, sosyal ve yaşam amaçlarına ulaştıramaz.

Bu zekâ alanlarının ayrı ayrı ele alınmasını, incelenmesini ve öğretilmesini büyük bir eksiklik olarak görüyorum. İşte bu yüzden bütün, yani Kuantum Zekâ; farklı özellikleri vurgulayan IQ, EQ ve SQ gibi zekâ alanlarının bütününü ve daha fazlasını kapsar. Hiçbir zekâ alanını reddetmez ve her birinin bütüne hizmet ettiğini ve yaşam için gerekliliğini savunur.

Birey olmanın ve her yönden gelişmenin önündeki en büyük engelin öğrenme sürecinin belirli bir yaşta kesilmesi; bireysel ve toplumsal kalıplamanın oluşturduğu sınırlılık; mevcut bilinç düzeyinin geliştirilmesi gibi sorun oluşturan durumlar somut bilgi ve düşüncelerle aşılmalıdır. Hayat boyu sürmesi gereken öğrenmeye gereken önem verilmeli ve kesintisiz olarak bu yolculuğa çıkılmalıdır.

Kuantum Zekâ içeriğinde; bugünün ihtiyaçlarını kapsayan son yıllarda sıklıkla karşılaştığımız kişisel gelişim alanının içerikleri, kuantum teorisinin sosyal bilimlere olan yansıması ve bilimsel psikolojinin birçok yasası titizlikle işlenmiştir. Değişen dünyanın insanlardan beklentileri üzerine geliştirilmiş bir zekâ alanıdır.

Kuantum Zekâ kitabında yer alan en geniş tanımlamayla: Kuantum Zeka; bireyin, varoluş amacını anlamlandırması ve bu amaç uğruna öğrenme yolunu seçmesidir. Daha fazlasını öğrenmek için çıkılan bu yolculukta değerlere, olasılıklara ve hedeflere uygun süreçlerin seçilmesidir. Evrene ve yaşama yönelik bilinç düzeyini, farkındalık alanını arttırmaktır. Genel ve yaşam amaçlarını gerçekleştirebilmek için öğrenme, irade oluşturabilme ve iç disiplinin sağlanmasıdır. Bilimsel bilgiyi hayatın her kademesine uygulayarak düşünceleri ve inançları genel geçer kalıpların dışına çıkarabilmektir. Düşüncenin yaratıcı gücünü keşfedip yaşamda pozitif enerji alanları oluşturabilmektir. En önemlisi de günümüz alternatif eğitimlerini, bireysel gelişimin toplumsal gelişimi sağlaması adına düzenlemek ve hayat boyunca bunun devamının sağlanmasıdır. (Kalkan, 2016:21)

 

KAYNAKLAR

  • AKYILDIZ Murat, (2008). Psikometri’nin Tarihçesi, istatistik.gen.tr
  • BOZDAĞ Muhammed, (2006). Ruhsal Zekâ, Nesil Yayınları, İstanbul.
  • BÜMEN Nilay T., (2002). Okulda Çoklu Zekâ Kuramı, Pegem Yayıncılık, Ankara.
  • DANIEL Goleman, (2006). Duygusal Zekâ (24. Baskı), Varlık Yayınları, İstanbul.
  • DEMİREL Özcan, (2002). Eğitimde Program Geliştirme (4. Basım), Pegem Yayıncılık, Ankara.
  • GARDNER Howard, (1993). Multiple Intelligences: The Theory in Practice. New York: Basic Book.
  • KALKAN Uğur, (2016). Kuantum Zekâ, Bireysel Yayıncılık, Adana.

 

[1] Eğitimci ve Yazar, Adana, kuantumzeka@hotmail.com

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.